İnsancıl Kıyım, günümüzden ileri ama çok uzak olmayan bir zamanda, biraz daha gelişmiş teknolojinin hakim olduğu bir tarihte kurgulanıyor. Ülkemizin güncel ve can yakan sorunları (pandemi, toplumsal şiddet ve terör gibi) kurgu içerisinde işleniyor.
Kurgunun merkez noktasında ele aldığı asıl bölüm ise "dünyanın gitgide artan nüfusu" ve çoğalan "ayrık otları" oluyor. Bu "ayrık otları" ise içerisinde kötülük barındıran, kötülükle yaşayan tüm insanları (çocuklar hariç) kapsıyor.
Kitaba ismini veren "İnsan Kıyımı Örgütü" de insancıl bir yaklaşımla bu ayrık otlarını temizlemek, daha doğrusu kıyım yaparak temizlemek istiyor. Sonucunda da sadece iyilerin yaşadığı bir dünya isteniyor.
Peki kötü neye göre, kime göre kötüdür? Kötülük göreceli midir?
Burada da erdem faktörü devre giriyor. Eğer bir kişi erdemleriyle (hoşgörü, doğruluk, adalet, saygı, cesaret, iyi yüreklilik vb.) yaşamıyor ve bunu terk ediyorsa o kişi "kötü", "ayrık otu" ve hatta "iflah olmazlar" olarak sınıflanlandırılıyor.
Kötünün kim olduğu sonuçlarını da, beynin lobları ve beyin üzerinde yapılan nöropsikiyatrik birkaç işlem ortaya çıkarıyor.
Bu işlem vesilesiyle, nörofarmakoloji alanında deneyler yapılarak bir kötülük eşiği belirlenip, yalnızca kötüye etki eden bir ilaç geliştiriliyor. Sonrasında da "İnsan Kıyımı Örgütü" ile yalnızca kötüye etki edecek bir "kıyım" yolculuğuna çıkıyoruz.