İslam Ceza Hukuku ve Beşeri Hukuk 1

Abdulkâdir Ûdeh

Öne Çıkan İslam Ceza Hukuku ve Beşeri Hukuk 1 Gönderileri

Öne Çıkan İslam Ceza Hukuku ve Beşeri Hukuk 1 kitaplarını, öne çıkan İslam Ceza Hukuku ve Beşeri Hukuk 1 sözleri ve alıntılarını, öne çıkan İslam Ceza Hukuku ve Beşeri Hukuk 1 yazarlarını, öne çıkan İslam Ceza Hukuku ve Beşeri Hukuk 1 yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
480 syf.
7/10 puan verdi
Kitabı okumadan evvel sağlam bir altyapı oluşturmak şart. Öncelikle dünya hukuk tarihine dair en az iki kitap ciddiyetle okunmalı bence. Çünkü yazar genel olarak şu yolu izliyor: İslam hukukuna dair bir kavram veya ilke anlatıyor. Daha sonra modern hukukta aynı kavram veya ilkenin nasıl yer aldığını sunup karşılaştırmalar yoluna gidiyor ve modern anlayıştan çok daha önce bahsi geçen ilkenin islam hukukunda yer aldığını söylüyor. Ancak islam hukukundan önce o kavramın diğer hukuk sistemlerinde olup olmadığına dair bir şey söylemiyor. Bu kitabın en ciddi eksiği bence. Sadece islam ve modern hukuk karşılaştırması yetersiz kalıyor bu yönüyle. Bu sebeple hukuk tarihinde biraz dirsek çürütmek şart bence. Özellikle bu ilkelerin ne zaman ve nerede ilk olarak kullanıldığını, tarih boyunca nasıl bir gelişim süreci izlediğini bilmek daha iyi olabilir. Yine ayrıca bu kitabı okumadan en az iki islam hukukuna giriş kitabı okumak lazım. Böylece kitaptaki birçok kavramla ilk defa karşılaşmamış olursunuz. Aksi takdirde kitap yarıda bırakılmaya aday bir eser haline gelebilir. Serinin ilk kitabı olduğu ve genel anlamda ilkeler ve esaslar üzerinde durduğu için çok fazla cezalar arası karşılaştırma yok. Örneğin kısas cezasının hapis cezasına üstünlüğünü, hırsızlık cezasının hapis cezasına üstünlüğünü vs bu kitapta hiç savunmamış. Sanırım öteki kitaplarda bunlara girecektir. Serinin altyapısını oluşturmak ve yazarın konulara bakışını öğrenmek için bu kitap önemli ama şart mı onu bilmiyorum öteki kitabı incelersem söylerim.
İslam Ceza Hukuku ve Beşeri Hukuk 1
İslam Ceza Hukuku ve Beşeri Hukuk 1Abdulkâdir Ûdeh · İhya Yayınları · 19781 okunma
İslam hukukunda, halifelerin, hükümdarların ve valilerin alelade mahkemelerde yargılandıkları, normal usullerde mahkeme edildikleri çok rastlanan vakalardır. İşte Ebu Talib oğlu Ali! Hilafeti esnasında zırhını kaybeder. Zırhının bir yahudide olduğunu ve yahudinin onda hak iddia ettiğini görür. Durumu devrin kadısına intikal ettirir. Ve işte şu
Reklam
İslâm hukuku zenginlerle fakirlerin arasını ayırmaz. Hukukun karşısında, ister zengin olsun, isterse fakir bûtün fertler müsavidir. İslâm hukukunun temel prensipleri zenginin zenginliğinden faydalanmasını veya fakirin fakirliğinden dolayı mutazarrır olmasını katiyen kabul etmez. Bunun içindir ki zaten İslâm hukuku hapis cezası verilmesi halinde mali kefaleti veya teminat düzenini kabul etmez. Bunu kabul etmeyişi; malî kefalet veya teminat düzeninin eşitsizlik esasına dayalı bir düzen oluşundandır, başka değil...
Dâr'ül-islâmın sakinleri ikiye ayrılır: a) Müslümanlar: İslâm dinine inanan herkes. b) Zimmiler: İslâmın hükümlerini kabul eden ve dâr'ül-islâmda devamlı olarak ikamet eden gayrımüslümler. Bunların inançları göz önünde bulundurulmaz. Hıristiyan da olabilirler, yahudi de olabilirler, mecusi de olabilirler, Sabii de olabilirler, istedikleri kimsenin ve nesnenin kulları olabilirler veya hiçbir dine bağlanmamış bulunabilirler. Dâr'ül-islâmın sakinleri ister müslüman olsunlar, ister zimmi olsunlar hepsinin de kanları ve malları masumdur, emniyet altındadır. Zira İslâm hukukunda masumiyet iman veya emandan birisiyle olur, iman İslâmî kabullenmek. Eman ise sözleşme yapmaktır. Eman zimmet akdiyle, anlaşmayla, sulhla ve benzeri şekillerle olabilir. ...... Eman sözleşmelerimden birisiyle müslümanların eman verdiği kimseler arasında bulananlar bununla mallarını ve kanlarını korurlar, isterse İslâm dışında bir dine bağlı bulunsunlar. Bu durumda dâr'ül-islâmda yaşayan müslümanlar İslâma girmekle mallarının ve kanlarının korunması hakkını kazanmakta; zimmiler de eman dileyerek kanlarını ve mallarını korumaktadırlar.
Kısası ve diyeti gerektiren suçlarda hakimin yetkisi haddi gerektiren suçlardaki yetkisine benzemekteedir. Sadece hakimin kısas veya diyeti kan sahibi veya velisi suçlunun bağışlanması halinde tatbik etme zorunluluğu yoktur. Kısas ve diyette tecavüze uğrayanın veya velisinin affetmesi halinde hakim; şeriatın gerekli kıldığı cezayı tatbikle görevlidir. Kısas ve diyet cezası takdir olunmuş cezalardandır. Zira bu cezaların nevi ve miktarı belirtilmiştlr. Ancak bu takdir olunmuş bulunan ceza, fertler için bir hak olarak kabul edilmiştir. Binaenaleyh kendisine tecavüz edilmiş olan kimse veya velisi tecavüz eden suçluyu affedebilir. Bu onun hakkıdır. Dilerse hakkını alır, dilerse vazgeçer. Devlet reisine gelince o kısas veya diyet cezasını kaldırma, yahutta bunlardan herhangi birisini bağışlama yetkisine sahip değildir. Ayni şekilde had gerektiren cezaları da devlet reisi affedemez çünkü devlet reisi, ne Allahın hakkını, ne de fertlerin hakkını, affetme yetkisine sahibdir. Ama bu hakları almak onun vazifesidir. Çünkü haklının hakkını almasını sağlamak devlet reisinin görevleri arasındadır.
tr'de islam hukukundan padişahlık anlayanların oranı nedir
... idareciler değişir. İdarî mekanizma farklı olabilir, hüküm veren heyet muhafazakar veya reformcu olabillr. Rejim demokrasi veya krallık olabilir. Ama bütün bunlar islam hukukunun koyduğu kaidelere en ufak bir şekilde tesir edemez. Zira islam hukukunun kaidelerinin hakimler heyetiyle idari nizamla hiçbir ilgisi yoktur. O sadece değişim ve tebeddül kabul etmeyen İslâm diniyle alakalıdır. Adi ne olursa olsun bütün hakimler, şeklî ne olursa olsun bütün sistemler islâma inandıkları müddetçe o değişmez kaideleri tatbik edip uygularlar.
Reklam
15 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.