Fıkıh ve Tasavvuf İlimlerinin Buluştuğu Noktadan

İslam Tasavvufunun Temel Esasları

Şeyh Ahmed Zerrûk

İslam Tasavvufunun Temel Esasları Gönderileri

İslam Tasavvufunun Temel Esasları kitaplarını, İslam Tasavvufunun Temel Esasları sözleri ve alıntılarını, İslam Tasavvufunun Temel Esasları yazarlarını, İslam Tasavvufunun Temel Esasları yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
33. Kaide: Sûfîler de kemali istemeye dair örnekler
Bir şey, misali aracılığıyla bilinir ve tanınır. Dayandığı delillerle güçlenir, kuvvet kazanır. Cebrî zındık'ın misali, [dini] hükümleri ve [bunların dayanağı olan] hikmetleri iptal etmeyi arzulayan birisi olmasıdır. Sünni'nin misali, mağarada mahsur kalıp, en faziletli amellerini vesile kılarak Allah'tan yardım isteyen üç
Sayfa 57 - Gelenek Yayınları - Haziran 2015
Kul, kendisinin sebep olmadığı bir kusurdan dolayı ayıplanmaz. Kulun yapması gereken; emredilen şeylerde aşırıya gitmemesi, yasak olan şeylerde ısrarcı olmaması, mendup olan şeylerde de ihmalkârlık göstermemesidir. Eğer şartlar onu zorlayıp da bu sayılanlardan birini yapacak olursa(mesela haram olan bir şeyi yaparsa) hemen tevbe, istiğfar ve iltica ile mevlasına yönelmesi gerekir. Eğer bunlar(yapılmaması gerekenler) kendisi kaynaklı olursa nef­sini kınar ve onu kötüler. Kendisi kaynaklı olmazsa onda kendisinin bir katkısı olmadığından nefsini kınayıp kötülemesine gerek yoktur. Burada delil olarak Hz. Ali ve Hz. Fatımaya (r.anhüma) sorulan bir soru hakkındaki şu hadisi getirebiliriz. Bir vakit Hz. Peygamber (s.a.v.) Hz. Ali ve Hz. Fatıma (r.anhüma) ya gece namaz kılmamalarının sebebini sordu. Hz. Ali de ona cevaben “Allah ruhumuzu kabzetti.” dedi. Hz. Peygamber (s.a.v.) ”İnsan ne kadar da cedelci”(Kehf,54) diyerek geçip gitti.(Buhari,1075..) Sahabe-i kiram vadi gecesinde uyuyakalmışlardı ve güneş üzerlerine doğmuştu. Hz. Peygam­ber (s.a.v.) ”Allah ruhlarımızı kabzetti.”(Muvatta,26) Buyurdu. Bu işin aslı şöyledir. Hz. Ali ile Hz. Fatıma (r.anhüma) -İbn Cem- re’nin de işaret ettiği gibi- cenabete sebep oldukları (cünüp oldukları) için kalkamamışlardır. Kendilerine kalkamamalarının sebebi sorulduğu için -her ne kadar gerçek cedel de olsa- özür beyan ederek cevap vermişlerdir. Vadide uyuyup kalan sahabe-i kiram ise herhangi bir şeye sebebi­yet vermemiştir. Bilakis onlar kendilerini gözetleme işini yapacak birini (bekçiyi) vekil tayin etmişlerdir. Anla gayri…
Reklam
Nice faziletli şeyler vardır ki birçok fuzuli (gereksiz) şeylere sebep olabilir. Böyle olunca da genel olarak övülen bir şey nispeten kötülen­miş olur. Bir şeyin kârı, kazancı faydası kadardır. Bu faydanın da sayıları değil, bizzat kendisi ve maksatları muteberdir. Çünkü nice faziletli şey vardır ki birçok fuzuli (gereksiz) şeye sebep olabilir. Böyle olunca da tıpkı faziletli şeylerin arkasından gitmek gibi genel olarak övülen bir şey kötülenmiş olur. Âmmenin menfaatine olan işlerde çalışmak zaman ve akıl açısından büyük zararlara sebep olur. Birincisi olmasaydı sûfi, tembel kişilerin uğraştığı batıl şeylerden hiçbirini talep etmezdi. Buna hazine, kimya ve sadece dini, aklı, karakteri ve felahı az olanların istediği şeylerden bunlar gibi olanlar örnek olarak verilebilir. Böyle bir kimsenin dininin azlığı meselesine gelince o, bu tür işleri talep ederken, yaparken, tasarrufta bulunurken haramdan uzak kalamaz. Bunun en azı ise açıklama yapmamak, ayıp ve kusuru söylememektir. Aklın azlığı meselesi ise çoğu zaman kesinlikle yetişemeyeceği bir­takım kuruntularla veya ulaşamayacağı zannî şeylerle meşgul olmasıdır. Karakter azlığı ise o kimsenin işleri ortaya çıkınca sahtekârlık, hıya­net ve sihir yapmaya nispet edilmesindendir. Âmmenin menfaatine olan işleri yapmayı istemekte ezaya maruz kal­ma durumu ile baş kaldırma durumu gizlenemez. Allah (c.c.) her şeyi daha iyi bilir.
Her hayrın ve şerrin temeli lokma ve insanlarla beraber olmadır. Her hayrın ve şerrin aslı lokmadır ve insanların arasına karışmak, onlarla beraber olmaktır. İstediğini ye. Çünkü yediğin şeye göre iş yaparsın. İstediğini de arkadaş edin. Çünkü arkadaşının dini üzerine olursun. Denildi ki, gafletle yenilen şeyler, gaflet uğrunda kullanılır. Bu sebepten her lokma başında besmele çekilmesini ve her lokmayı da yuttuktan sonra hamd etmeyi güzel görmüşlerdir. Ibn-ü'l Hâc (r.a.) dedi ki: “Bu güzeldir. Fakat her lokmanin başında besmele çekmek sonunda da herhangi bir ekleme yapmaksızın hamd etmek gerekir. En güzeli sünnet olandır."
İddia sahibinin iddiası, sonuçlarına göre değerlendirilir. Eğer iddia ettiği şey açık bir şekilde ortaya çıkarsa iddiası doğrudur. Yoksa iddiasın­da yalancıdır. Böyle olunca kendisini, takvanın takip etmediği, takva ile desteklenmeyen tevbe batıldır. Kendisinde veranın olmadığı istikamet de, tam değildir. Züht ile sonuçlanmayan vera eksiktir,
Lafzın hakikatinde manayı doğru anlamak önemli olduğu gibi ma­nanın daha iyi anlaşılması için, lafzın kullanımına da dikkat gereklidir. Durum böyle olunca manaların nefiste zapt altına alınması, sonra ise onu açıklamak beyan etmek konusunda lisanın doğru kullanılması lazımdır. Eğer böyle yapılmazsa birincide konuşan kendisi sapıtır, İkincide ise başkalarını saptırır. İşte bu yüzden imamlarımız genel olarak insanların yaptıkları yanlışları belirlediler ve ibarelerdeki yanlış uygulamalara dik­kat çekerek ikaz ettiler. Bazı durumlarda muhakkik olan kişi şüphelerden sağlam bir şekilde kurtulduğu bir metotla, maksadının ne olduğunu anlatmaktan ibaresi ek­sik kaldığı, kusurlu olduğu için fasıklıkla, bidatçilikle ve küfre düşmekle itham edilir. Bu duruma en çok maruz kalanlar sûfîlerdir. Hatta ölüler ve diriler açısından onlar aleyhine inkârlar çoğalmıştır. Zarar bazen başka yönlerden olur. Bu zarar, sofilerin nefislerine gelen manaların sofi toplu­mun içerisinde nasıl anlatılacağına dair bir iznin olmamasıdır, öyle ki bir olan hakikat, lafzı ve manası bir olduğu halde bazıları tarafından kabul edilir, bazıları tarafından ise kabul edilmez. Biz bunlara çok şahit olduk. Şeyh Ebu-l Abbas el-Mursi bunları anlattı ve deliller getirdi.
Reklam
30 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.