Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

İslam‘da Dini Düşüncenin Yeniden Doğuşu

Muhammed İkbal

İslam‘da Dini Düşüncenin Yeniden Doğuşu Gönderileri

İslam‘da Dini Düşüncenin Yeniden Doğuşu kitaplarını, İslam‘da Dini Düşüncenin Yeniden Doğuşu sözleri ve alıntılarını, İslam‘da Dini Düşüncenin Yeniden Doğuşu yazarlarını, İslam‘da Dini Düşüncenin Yeniden Doğuşu yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Rabbin, meleklere: Ben yeryüzünde kendi ha lifemi/naibimi/ görevlendireceğim demişti. Melekler, Biz seni methederek, tesbih ve takdis edip dururken, bozgunculuk yapacak, kanlar akıtacak kimseyi mi yaratacaksın? demişlerdi. Allah da. Sizin bilemediklerinizi kuşkusuz Ben bilirim demişti. Allah, Adem'e bütün her şeyin adını öğretmişti. Sonra onları meleklere gösterip: Eğer gerçekten doğru iseniz bunların bana adlarını söyleyiniz demişti. Melekler cevap vermişlerdi: «Bütün övgüler Senin içindir, bize öğrettiklerinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur, ancak Sen hem layıkıyla Bilen, hem Hakim'sin. Allah, Ey Adem, meleklere, onları adlarıyla söyle deyip de, o da adlarıyla onlar hakkında bilgi verince, Allah : << Ben size, göklerde ve yeryüzünde görünmeyeni şüphesiz Ben bilirim, demedim mi ? >> demişti >> ( 2/ 30-33 )
İnsan ilk gayreti göstermezse, bünyesinde yatan zenginlikleri işlemezse, ilerlemekte olan hayata içten gelen bir hamleyle katılmak arzusunu duymazsa, ruhu sertleşir, taş gibi olur ve kendisi de ölü bir cisim haline gelir. Ancak insanın hayatı ve ruhunun gelişmesi, karşılaştığı gerçeklerle bir bağlantı kurmasına bağlıdır. Bu bağlantı da bilim yoluyla kurulur. Akıl, duygu ile seziyi inceden inceye işler ve bu suretle bilim doğar
Reklam
İnsan, bir şeye yaramayan, başıboş gibi bırakılacak mı sanıyor? O sadece bir nutfe (sperma) değil miydi? Sonra bir kan pıhtısı oldu. Derken -Allah onu- yarattı, düzenledi. Ondan erkek dişi iki tür çıkardı. Allah'ın ölüleri diriltmeye mi gücü yetmez?» (75/36-40).
De ki: yeryüzünde gezip dolaşarak görünüz ki Allah, yaratılışa nasıl başlamış? Bundan sonra başka bir doğuşu daha sağlayacaktır. (29/20). Gerçekten, evrenin bu esrarlı dönüşü ve onu döndüren güç, zamanın bu sessiz akışı, insanlara gece ve gündüz şeklinde tecelli eder.
Allah her şeye gücü yetendir Elhamdülillah.
Ayrıca, evren daha da büyüyebilecek şekilde yaratılmıştır: -O/Allah/yaratılışı dilediği kadar arttırır. Kuşkusuz, Allah herşeye kadirdir. (35/1).
Reklam
Muhakkak göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün gelip gitmesinde uzayıp kısalmasında temiz, kamil akıl sahipleri için elbette ibret verici deliller vardır. Bunlar, Allah'ı ayakta dururken otururken, yan yatarken daima hatırlarlar, ve göklerin ve yeryüzünün yaratıldığını hep düşünürler: Ey Rabbımız, bunları boşuna yaratmadın!.. (3/190-191).
Kur'an'ı Kerim'den alınıp kitapta yeri verilmiştir. :)
<< Biz gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri eğlence olsun diye boşu boşuna yaratmadık. Onları ciddi bir sebep olmadan yaratmadık. Fakat onların çoğu bunları bilmezler. >> ( 44/38-39 )
Korkumuz Allah'tan uzaklaşmaktır :)
Geçen son 500 yıl içinde islâm dünyasında dinî düşünce tamamıyla doğmuş ancak durgun ve hareketsiz kalmıştır. Halbuki bir zamanlar Avrupalılar yeni ve parlak fikirler için İslâm Dünyasına başvurmuşlardı. Bununla birlikte, son zamanların en büyük olgusu İslâm dünyasının manevi yönden akıl almaz bir hızla Batı'ya yaklaşmasıdır. Genellikle bu yaklaşım ve yönelişin sakıncalı bir tarafı yoktur. Çünkü, her ne olursa olsun, entelektüel yanıyla, Avrupa kültürü, İslâm kültürünün bazı çok önemli safhalarının yalnız bir uzantısı ve gelişmiş şeklidir. Tek korktuğumuz şey Avrupa kültürünün parlak dış görünüşünün bizim için birer ayakbağı olup bu kültürün gerçek içyüzünü görmemizi engelleme ihtimaldir.
Aslında bilimin hareketinde << Mutlak Hakikat >> ( Cenab-ı Hak )'ın varoluşu fani ve geçici düşünceleri mümkün kılar. Gerek Kant gerek Gazali, düşüncenin, bilginin faaliyetinde kendi sınırını aştığını göremediler. Tabiat'ın sonlu parçaları birbirinden ayrıdır. Ancak düşünce böyle değildir. Düşünce esas itibarıyla sınırlanamaz ve kendi ferdiyetinin dar ve sınırlı dairesinde mahsur kalamaz. Kendi dışındaki dünyada hiçbir şey ona yabancı değildir. Zaten görünüşte kendisine yabancı bu dünyaya faal bir şekilde katılışı nedeniyle düşünce geçici ve sınırlı duvarlarını yıkarak güçlü ve verimli bir bir sonsuzluğa ulaşır.
Reklam
Bilindiği gibi, tohum, ta başından beri, somut bir gerçek olarak kendi bünyesinde bir ağacın organik birliğini taşır. Dolayısıyla, düşünen, dinamik şekilde kendini ifade ettiği takdirde bir bütündür ve seyyar tasavvurda bir dizi kesin tanımlamalar şeklinde kendini ortaya koyar.
İşte bu önemli noktayı klâsik düşüncelerin etkisinde kalan ilk devir müslüman kelamcıları bütünüyle unuttular. Onlar Kur'an-ı Grek düşüncesinin ışığında okudular ve ancak 200 yıl sonra Kur'an'ın özünde Klâsik fikre zıt düşüncenin yattığını -tam anlamıyla olmasa da- idrak edebildiler.
Sokrat'ın sadık bir öğrencisi olan Platon duyu organlarıyla ilgili idraki benimsemiyordu. Zira, ona göre bu hakiki bir bilgi vermiyor, sadece bir fikir ortaya koyuyordu. Halbuki bunun tam aksine << işitme >> ve << görme >> duyumlarının Allah'ın en büyük nimetleri olduğunu açıklayan Kur'an, onların dünyadaki fiillerinden Cenab-ı Hakk'a kıyamette hesap vereceklerini kaydediyor.
Sokrat bütün dikkatini sadece insanlar dünyasına çevirmişti. Ona göre araştırma bitki, böcek ve yıldızlar üzerinde değil, yalnız insan çevresinde yoğunlaşmalıydı. Bu ufacık bir arının bile İlahi ilhamdan yararlandığını belirten ve okuyucuları sürekli olarak rüzgarların değişimi, gündüzün geceye dönüşümü, bulut ve yıldızlarla dolu gökyüzü ile sonsuz fezada yüzmekte olan gezegenleri gözlemeye çağıran Kur'an-ın ruhuna tamamıyla ters düşen bir olgu değil midir?
İslamiyette aklî temelleri araştırma bizzat Hazreti peygamber tarafından başlatılmıştır. Onun sürekli olarak tekrarladığı dua, << Ey Rabbim, bana eşyanın hakikati ve mahiyeti hakkında bilgi ver >> şeklinde idi.
707 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.