İslam'da Zikir

Haydar Baş
Yeniyi bulmak, solmayan rengi, pörsümeyen güzeli, bozulmayan ahengi, her dem taze kalanı bulabilmektir önemli olan. Hayatı kaybetmekten daha acı birşey vardır. Hayatın anlamını kaybetmek. Varoluşun çılgın güzelliğini duyamamak. Şahsiyetin, kendini ve şartlarını benimseyerek, ona derin ve güzel bir şekil vermek olduğunu unutmak. Bir gülün yaprağındaki yağmur tanesini görünce ürperememek. Yolda giderken bir karınca gördüğü zaman.” Benim bir karıncaya ulu nazarım vardır.” diyen Yunus gibi, eğilip hayret, hayranlık, huşu duyamamak. Sabahleyin kalktığında “Ey kapılar açan Allah’ım, bize hayırlı bir kapı aç!” diye aşkla, heyacanla dua edememek. Bütün bunlar çağımız insanının en belirgin özelliklen değil mi? Cahit Sıtkı, “Gittikçe artıyor yalnızlığımız” der. Yalnızlık ve yabancılaşma günümüzde en çok yaşanan ruh halleri. Sevgiyi unutuyor insanlar, yolda, çarşıda, pazarda, evde, işyerinde ve ne yazık ki bazan da aile içinde… Sigaradan, içki ve uyuşturucu tüketimine kadar bütün şer işlerde korkunç bir artış var. Sigara yüzünden eli, ayağı kesilenlerin fotoğraflarını hergün yayın organlannda görüyorsunuz. Sorunun insanî ve kültürel nedenlerine bir türlü inilemiyor. O gencecik, o ileride pırıl pırıl kişilik örnekleri vermesi gereken gençlerimiz, neden eroinin, esrarın, kokainin kurbanı oluyorlar, hem de bile bile. Kafasında ve gönlünde bir hercümerci yaşıyan, değer yargıları alt üst olmuş bir toplumda, kime inanacağım, neye güveneceğini bilemeyen, ahlakî ve insanî dayanaklannı yitirmiş insanların, realitede kaybettiğini, arayıp bu- lamadığını, hayalde ve ütopyada bulmaya çalışması ne kadar acıdır…. Çağımızda seri imalat nasıl eşyaların tek tip olmasını gerektiriyorsa, toplumsal gelişme de insanlann tek tip olmasını istiyor ve bu tek tip olmaya da çağdaşlık, uygarlık, ilericilik deniyor. Doğal olarak arkasından da yabancılaşma ve ümitsizlik geliyor. Yani insana kıyılıyor. İnsanın varoluşuna, öz benliğine, fıtratına ihanet ediliyor. Yabancılaşma, çağdaş uygarlığın ümitsizlik tablolarını teşhir ediyor. A.Camus “Sırtımızı doğaya çevirmiş, güzellikten utanıyoruz. Zavallı tragedyalarımız bir büro kokusu içinde sürüyor. Akıttıkları kanlar mürekkep pıhtıları renginde…” derken, durumu ne güzel belirtiyor. J.P. Sartre nin dediği gibi “Artık toplumlarda sözde düşünür, sözde aydınlar var. Gerçek düşünür ve gerçek aydınlar değil.” Arabesk müziğin felsefesi, gerçekte bir uyuşturucu felsefesi değil midir? Kentin kabul etmediği köylü de, Batının kabul etmediği şehir de, “Batsın bu dünya!” diyor, “Tanrım beni baştan yarat!” diyor. ‘ölürsem kabrime gelme!’ diyor. İkisi de uyumsuzluklarını unutmak için büyük kaçışlara ihtiyaç duyuyorlar. Köprü altındaki çocuktan, sosyetedeki hanıma kadar, bunu uyuşturucuda, keyif verici maddelerde arıyorlar.
Author:
Haydar Baş
Haydar Baş
Estimated Reading Time: 8 hrs. 25 min.Page Number: 297Publication Date: 1996Publisher: İCMAL YAYINCILIK
ISBN: 131212762016Country: TürkiyeLanguage: TürkçeFormat: Karton kapak

Comments and Reviews

See All
Henüz kayıt yok
Reklam
100 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.