İşraki Felsefeye Misal Aleminden Bakmak

Fatma Turğay

İşraki Felsefeye Misal Aleminden Bakmak Posts

You can find İşraki Felsefeye Misal Aleminden Bakmak books, İşraki Felsefeye Misal Aleminden Bakmak quotes and quotes, İşraki Felsefeye Misal Aleminden Bakmak authors, İşraki Felsefeye Misal Aleminden Bakmak reviews and reviews on 1000Kitap.
Âlemde ve insanda ortaya çıkan her şey bir misâl, bir yönüyle semboldür. Bu açıdan yaratılmış âlem; semboller, remizler âlemidir. 110 Cisim hayâle, hayâl ise mahza nûra semboldür. Sühreverdî’nin, Cebrail’in Kanat Sesi hikâyesinde, her varlığın bir kelime olduğunu belirtmesi de yine bu anlamdadır. Bu hikâyeye göre, âlemdeki her bir mertebe kelimelerden oluşur. Büyük kelimeler (kübrâ, ‘ulyâ) akıllara, orta kelimeler (vustâ) nefislere/yönetici meleklere, küçük kelimeler (suğrâ) ise maddi âlemdeki varlıklara işaret eder. Cebrâil de bir kelimedir ve cisim (gurûr) âlemi, O’nun kanatlarının sesi, bir diğer ifadeye göre gölgesidir. Dolayisiyla alem sesten ve bundan oluşan harflerden-kelimelerden ibarettir.
Nefis, karanlık şeylere tutkunsa (‘âşık), yani cismânî şeyler ve şehvânî karanlıklar onda yerleşik bir hal almışsa, geldiği asıl yurdu (me’vâhu) bilmiyor; nûrlu cevherler hakkındaki bilgisizliği nedeniyle onlardan ürküp kaçıyor; karanlığa meylediyor ve ona yakınlık duyuyorsa, bedeni öldüğünde (infisâd) de şevki bu kez onu aşağıların aşağısına (ilâ esfel-i sâfilîn) çeker. Bu çekim, onun bedenle birlikteyken kazandığı ve onu nûrlar âleminden uzaklaştıran kötü heyetlerden kaynaklanır. Sonuçta onun kazandığı kötü ahlâkî özellikler, yine bu ahlâkî özelliklere uygun bir bedene çekilmesine neden olur. 175
Reklam
Şehrezûrî, Şerhu Hikmeti’l-işrâk’te, insanlardaki huyların övülmüş ya da yerilmiş olmasına, güçlü ya da zayıf olmasına göre çeşitli terkiplerde ahlakî yapıların olduğunu ve buna uygun olarak sayısını bilemeyeceğimiz oranda hayvan türleri bulunduğunu belirtir. Ona göre, örneğin köpeklerin bazısı bazısından daha şerli ya da av köpeği gibi, faydalı olabilir ya da bazısının azabı bazısından fazla olabilir. Kişinin ahlakındaki yerilmiş ve övülmüş huylarına göre hayvanlardan da buna uygun olana taalluk eder. 173 İnsanın bedenden kaynaklanan ve onu kendi âleminden uzaklaştıran her bir huya karşılık gelebilecek çeşitli hayvan türlerinden örnekler veren Şehrezûrî, her bir huyun temizlenmesi için o huya karşılık gelen hayvanın en büyüğünden başlayarak en küçüğüne inmesiyle kendisindeki bu baskın kötü karakterin tamamen izâle edilebileceğini ve beden bağlarının yok edilebileceğini belirtir.
İnsan nefsi ile bedeni arasındaki ilişki, felekler ile nefisleri arasında da benzer biçimdeyse, insandaki mütehayyile gücü misâl âlemine; hatırlama gücü ise levh-i mahfûza, yani anı âlemine işaret eder ya da diğer bir deyişle, mütehayyile misâl âlemine, hatırlama levh-i mahfûza bağlıdır denebilir.
Sühreverdî’ye göre, insan bazen bir şeyi unutur ve hatırlamakta büyük sıkıntı çeker. Ne kadar çabalasa da unuttuğu şeyi hatırlayamaz. Sonra an gelir, o şeyi hatırlayıverir. Bu durum, o şeyin bizde, bedensel güçlerden birinde korunmuş olmadığının delilidir. Aksi halde o şey, müdebbir/yönetici nûr olan nefisten onca ısrarlı aramalarına rağmen gizli kalmazdı. Ayrıca ona göre, unutulan şeyin, sanılanın aksine, bedensel güçlerden birinde korunmuş olması; ama bir engelin onu hatırlamaya mani olmuş olması da mümkün değildir. Zira arayan müdebbir nûrdur ve o cisimsel (berzahî) bir şey olmadığından, hiçbir cisimsel engel onun kalesindeki/bedenindeki güçlerde korunmuş bir şeye ulaşmasına engel olamaz. 138
Dış idrak güçleri, insan ve diğer kâmil hayvanlarda beş duyu olarak bulunur. Bunlar; dokunma (lems), tatma (zevk), koklama (şemm), işitme (sem‘) ve görme (basar) duyusudur. Bu duyuların duyulurları (mahsûsât) yönünden en üstün (eşref) olanı gözdür; zira onunla yıldızların ve diğer şeylerin ışıkları duyumlanır. Hayvanlar için en önemlisi (ehemm) ise dokunmadır. Ancak şerefli ve önemli olmak farklı şeylerdir; duyulurlar yönünden görmenin duyumladıkları üstünken işitilenler (mesmû‘ât) de bir başka yönden daha latîftir. 103 Örneğin işitilen ahenkli mûsikî sesi, nefse aslî vatanını, aklî âlemini hatırlatarak oraya şevkini artırır. Hasîs ve düşük şeylerden onu ulvî/yüce şeylere, hissî yetkinliklerden aklî, ilmî ve amelî yetkinliklere yükseltir.
Reklam
Rûh nefisle pek çok yönden münâsebet halindedir. Letâfet ve kesâfet arasında ikisine de uygun olan rûh, nefis ile bedenin beraberliğini sağlar. Bedenin her yerine dağıldığından, nefsin idrak edici (müdrike) ve hareket ettirici (muharrike) cismâninûrânî kuvvetlerinin taşıyıcısıdır (hâmil).
Nûr tabiatı bakımından nûra meyleder; onunla münâsebetten sevinç duyar; karanlıktan nefret eder; onun zıtlığından dolayı kederlenir. İsfehbed nûrun ilk taalluku bu rûhadır. Yağ ve fitilin devamıyla lambanın ışığı olan hayat ona taalluku devam ettirirken, onların sona ermesiyle lambanın ışığı da söner ve ölen bedene taalluk da burada biter. Lamba kalpte olsa da onun ışığı bütün bedene ulaşır (muttasıl). Bu rûhun organlardaki her bir cüzü ışık sahibi bir lambaya benzetilebilir. Ancak nefsin; bedene ittisâlinin şiddeti, onunla birleşmesi (ittihâd) ve nûrunun bedenî nûrlara üstün (galebe) gelmesi nedeniyle her bir ışığın tam bir şuûru onda hâsıl olmaz.
İnsan, hayvanların ve bitkilerin tüm güçlerini kendinde toplayan bir varlıktır. Ancak kişi nefsini ve bedenini varlıkta nasılsa o haliyle bilir ve tanırsa, tüm mevcûdâtı ilmiyle ihata edebilme yeteneğine sahip olur. 3Bu nedenle, insanın yetkinlik yolculuğunda kendi sınırlarını, yeteneklerini ve engellerini bilmesi; kendini bilmesi (marifet-i nefs), 4 âlemin kendindeki işaret ve alâmetlerini bilmesidir. 5
Sühreverdî’ye göre insan, melekût âleminden gelen nefsi ve cismânî âlemde oluşan mizacıyla bu iki âlemi birleştiren ve kendisinde bir araya getiren tek varlıktır. Cismânî âlemin en son yaratılan ve en üstün varlığı olan insan, yetkinliğe erişir ve melekût âleminin en üstün ilk varlığına benzerse, onunla birleşir; böylece varlık dairesi tamamlanmış olur. Cisim âleminin nûr âlemine benzerliğindeki hikmetin de bu mana içinde bulunması gerektiğini belirten Sühreverdî’ye göre, böyle olmasaydı Allah’ın âdemi ve melekleri yaratmasının bir hikmeti olmayacaktı. Mülk ve melekût âleminin birbirine izâfetini, zayıf ve düşük bir izâfet olan ağaç-gölge ilişkisine benzeten Sühreverdî, bu uygunluk (münâsebet) ve benzerlik (müşâbehet) ilişkisinin en kâmil görünümünün ise insanda tebârüz ettiğini, bu nedenle de insana “küçük âlem” (âlem-i kûçek, âlem-i asğar) dendiğini kaydeder.
22 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.