İşraki Felsefeye Misal Aleminden Bakmak

Fatma Turğay

İşraki Felsefeye Misal Aleminden Bakmak Posts

You can find İşraki Felsefeye Misal Aleminden Bakmak books, İşraki Felsefeye Misal Aleminden Bakmak quotes and quotes, İşraki Felsefeye Misal Aleminden Bakmak authors, İşraki Felsefeye Misal Aleminden Bakmak reviews and reviews on 1000Kitap.
İbnü’l-‘Arabî’nin bahsettiği “hakikat arzı”, bu olağanüstülükler hakkında bizi biraz daha aydınlatır. yaratılmış, 322 Onun anlatımıyla; Âdemin çamurundan kalanla hurma 323 hurmadansa susam (simsime) büyüklüğünde bir çamur artmıştır. Bundan geniş bir arz/âlem, simsime âlemi 324 yaratılmıştır ki gariplikleri ve bilinmezlikleri akılları hayrete düşürür. Aklın imkânsız saydığı her şey burada mevcuttur. İbnü'l‘Arabî’nin hakikat arzı olarak isimlendirdiği bu âlemde her şey; canlı, konuşan ve düşünendir. Bu âleme ancak beden heykellerinden soyutlananlar girebilir. Burada tuhaf biçimli ve örneksiz yaratılışlı sûretler vardır. Bunlar yol ağızlarında nöbet tutarlar, buraya girmek isteyenlere makamına göre bir elbise giydirir ve bu arzı dolaştırırlar. Buranın ahalisinin dilleri farklı farklı olduğu gibi, zamanları da farklı farklıdır. Aklın dünyada imkânsız gördüğü her şey, bu âlemde mümkündür. 325
Güneş, cismânî âlemi hem aydınlatır hem de unsurların meczini tamamlar; üç unsurun, yani toprak, su ve havanın oluşumunda etkili olur. İnsânî nefsin, sûretlerin ve arazların feyezânı için gereken çeşitli yetenekleri (isti‘dâd) oluşturur. Cismânî âlemi aydınlatır ve ısıtır; harikulade (‘acîbe) nûrları, olağan dışı (garîbe) ışıklarıyla oluşu (kevn) tamamlar. Bunların yanı sıra o, diğer yıldızlardan büyüklük (mikdâr) ve yakınlık bakımından değil, şiddeti yönüyle üstündür. Çünkü onlar toplamlarıyla güneşten büyük olsalar da gündüzü yapan odur. Tüm bu nedenlerle, işrâkî gelenekte (fî sünneti’l-işrâk) ona saygı, bir gerekliliktir (vâcib). 314
Reklam
Sühreverdî’ye göre cismânî âlem misâl âleminin gölgesi olduğundan, unsûrî âlemde olan her şey, bu âleme inmeden önce misâl âleminde kayıtlıdır. Bu durumda, his âleminde mevcut olan her şey, nasılsa o şekilde, heyetleriyle birlikte feleklerde mevcuttur ve orada nakışlanmış (menkûş) biçimde bulunur.
Sühreverdî’nin ifadesiyle marifet olmaksızın muhabbet, muhabbet olmaksızın aşk ortaya çıkmaz.
Bu hikayede, işrâk ve müşâhedenin ve bununla bağlantılı olarak kahr ve muhabbetin sözü edilen ilişkideki yerine dair önemli ayrıntılar bulunmaktadır. O bölümdeki sembolik tasvir şöyledir: “Bütün yıldızlar İdris (a.s.) ile konuşurlardı. O, ‘ay’a "Neden ışığın bazen azalıp bazen çoğalıyor?" diye sorduğunda "Benim cismim siyah, parlak-pürüzsüz ve saftır. Kendime ait bir ışığım yoktur. Ama güneşle karşı karşıya geldiğim zaman, başka sûretlerin aynada görünmesi (zâhir) gibi benim cismimin aynasına da onun ışığından bir misâl düşer. Karşılıklılık arttıkça hilallikten dolunaylılığa yükselirim." cevabını verir. İdris, "Güneşle muhabbetin hangi sınırdadır?" diye sorduğunda, "Öyle bir sınırda ki güneşle karşı karşıya olduğum o zamanlar kendime baktığımda, güneşin misâlinin bende zâhir olduğunu görürüm. Yüzeyim ve pürüzsüzlüğüm onun nûrunun kabulüyle dolmuştur (müsteğrak). Böylece ne zaman kendime baksam onu görürüm." der. Eğer aynayı güneşin karşısına koysalar güneşin sûreti orada görünür. Eğer ayna takdiren göz olsaydı ve güneş karşısında kendine baksaydı bütünüyle güneşi görürdü. Demirden bile olsa "Ben güneşim." derdi. Çünkü güneşten başka bir şey görmezdi. Bu nedenle eğer biri "Ene’l-Hakk" dese ya da "Kendimi tenzîh ederim, şânım ne yücedir." der ise onun özrünü kabul etmek vâcib olur.” 156
Nûrun kökeninde bulunan kahr ve muhabbet, nûrun zâtına eklenti değildir; zâtının gereği olarak tezâhür eder. Bu durum mücerret nûrlarda böyle olduğu gibi Nûru’l-Envâr’da da böyledir. 154 Nitekim kahrın ve muhabbetin asıl kaynağı da O’dur. Zira Nûru’lEnvâr kahhârdır. O’nun kahrı, diğer bütün varlıklara galebe çalması, onlara sonsuz nûrunun şiddeti ve işrâkinin kuvvetiyle hâkim olmasıdır. Herşey nûrunu, işrâkını, parlaklığını, yetkinliğini, gücünü ve kahrını O’ndan alır. O ise ancak kendi zâtına aşk ve şevk duyar. İlk âşık olan ve ilk aşık olunan (ma‘şûk) da O’dur. Çünkü O’nun kemâli apaçıktır (zâhir) ve varlıkların en güzeli (ecmel) ve en yetkinidir (ekmel).
Reklam
22 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.