İstanbul’u Bul Bana

Hulki Aktunç

İstanbul’u Bul Bana Gönderileri

İstanbul’u Bul Bana kitaplarını, İstanbul’u Bul Bana sözleri ve alıntılarını, İstanbul’u Bul Bana yazarlarını, İstanbul’u Bul Bana yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"Fazla roman okuma" diyordu annem. "Aşık olursun sonra." Romanı yaşamda ararsın; buldum sanırsın; bulamamışsındır; dayanamazsın; karasevda, deliliğe döner. Peki, yaşamda roman aramak?
112 syf.
·
Puan vermedi
1990'lı yılların başında aylık yayınlanan İstanbul temalı bir gazetede çıkan köşe yazılarının derlemesinden oluşuyor kitap. Yazar yazılarında genelde İstanbul'un o dönemki sorunlarını ele almış. Bazen çocukluk anılarından bazen şehrin delilerinden bazen su sorunundan bahsetmiş. Şehirleşmeye ilişkin problemler o gün de varmış. Günümüzdeki bazı sorunların kaynaklarının izleri bu kitapta yakınılan hususlarda bulunabilir. Kısa kısa ayrı yazılardan oluştuğu için çok akıcı değil, ancak ilgi çekici yazılar vardı. Ayrıca YKY'nin Spotify kanalında kitaptan bazı yazıların seslendirilmiş halleri podcast olarak bulunuyor. Fikir edinmek için onlar dinlenebilir.
İstanbul’u Bul Bana
İstanbul’u Bul BanaHulki Aktunç · Yapı Kredi Yayınları · 20249 okunma
Reklam
“Araf” ın Türkçesi var mıdır? .. Vakt-i kerahat…Bir arkadaşımla bir kaç satır rakı içecektik. Akşam serinliği. Komşu balkonlardan kavun, pilaki, rakı kokmaya durdu. .. Nurullah Ataç, “rakı içmek” yerine, matrağına “terakki etmek” dermiş. Adab-ı terakki, kadehi, karafikisi ile kim bilir hangi arafta medfun? .. Rakıyı karafakiye koyunuz..Rakı kadehini bildiğiniz yerlerden tedarik ediniz. Şöyle, ne fazla, ne az, Karakulak suyu katınız. Hani, kadehin dibinde bir “vadi dumanı” tütmeli. Ara-denizi gözleye gözleye, birkaç mısra rakı içip araftan cennete mi cehenneme mi nereye geçerseniz geçin efendim. Arafı bizim olan, cenneti cehennemiyle de bizdedir.
Birisi, birisinin bir davranışı, bir olay…ateşböceğinin karanlıktaki ani ışıltısı gibi, şiirleşir ve yine kendisi olur, kendisi olarak sürer gider. Kadıköy iskelesindeki adam, herkesi yolculayan ve Karşı’dan gelen herkesi karşılayan adam, önce şiiri düşündürmüştü bana. Sonra sonra, onun bir hikayesi, bir romanı olduğunu farkettim. .. O’nun varlığını biraz gecikerek sezmiş olmalıyım. Çünkü “herkesi yakalayan ve karşılayan adam”, kalabalığın herhangi bir ögesiydi. Aykırı, göze batıcı hiçbir yönü yoktu. Akşam vakti, vapurdan çıkıyorsunuz; iskelede bir adamın herkesi “mahfiyyet” içinde, mahcup bir gülümseyiş ve küçücük bir baş hareketiyle selamladığını görüyorsunuz. “Sizi” selamladığını anlamıyorsunuz önce. Çevrenize bakıyor, yolculardan herhangi birisinin o adama yaklaşacağını, birlikte Kadıköy çarşısının kalabalığına karışacaklarını düşünüyorsunuz. Hayır, Herkesi Yolculayan ve Karşılayan Adam bütün vapurları bekliyor. Öbür sabah bakıyorsunuz, bütün sabah vapurlarının bütün yolcularını da yolculamaktadır. Bir usta “şiir, yapılır” demiştir ya…sabah/akşam şiir yapıyordu bence. Birkaç yıl boyunca hep gördüm onu. Sonra, kayıplara karıştı. … Hikayesi ve romanı, kendisinde kaldı.
-Kır ortamının insanı delirtişi ile şehir ortamının insanı delirtişi arasındaki farkları düşündünüz mü hiç? -Çılgınları hapishaneden beter mekanlarda biriktiren Batı toplumlarıyla, sağalmas sayılan delilerini toplumun sağaltması için ortalığa bırakan Doğu toplumları arasındaki farkları düşündünüz mü hiç?.. -Tatlı kaçıkları acılı kaçıklardan ayıran şey nedir? Kıl inceliğinde bir şey mi, kahkaha kalınlığında bir şey mi? -Hasan Kaçan’ın Deli Ziya’sı büyüklüğünde kaç şairimiz var? -Yıldırım Aktuna’yı belediye başkanı olarak gördüğünde, belediye sakinleri ne gibi hisler duymuşlardır? -Bizans prensleri Adalar’a sürüldüğü gibi, Osmanlı paşaları da oraya sirfün edilmişti. Bugün Adalar’da kaç sürgün vardır? Kaç deli yaşamaktadır. Adalar’ın favnası (kediler, köpekler vs.) arasında da çıldırdı olaylarına rastlanmakta mıdır? -Kır delileriyle (osuruğu cinliler!) şehir delilerinin adlandırılması arasındaki semantik ve semiolojik farklar, onların tarihlerine de ışık tutar mı? Söyleyin ey üşütük’ler, hent’ler, kontak’lar, söyleyin ey tahtası eksik’ler, denyo’lar, düttürük’ler, dağıtık’lar, fıttırık’lar, manyamış’lar, sıpıtık’lar, tozutuk’lar… -Şehir/meşhur/teşhir aynı kökten mi gelir? Çırılçıplak dolaşan teşhirci delilerin, ayrıca flaşör’lerin şehr köküyle bağlantıları bulunabilir mi? Köy tenhalığında flaşör yaşayabilir mi? … Deli miyim, delirmek üzereyim mi? Üzere miyim? Üzereyim mi? Düzeleyim mi?
Aylak Adam, bir edebiyat eleştirmeninin sorması gereken soruyu romanın ilk sayfalarında kendi kendine ve okura yöneltir: “Yoksa her şey ben olmadığım zaman, benim olmadığım yerlerde mi oluyordu?” Roman sürüp biter. Yanıt da verilmiştir; romanın özünde gizlenen yanıt bence şöyledir: “Senin olduğun zamanlarda, senin olduğun yerlerde olup bitiyor her şey.”
Reklam
21 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.