Soykırım Teknokratı Mustafa Reşat Mimaroğlu’nun İzinde Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Devlet Mekanizması

Kanun ve Nizam Dairesinde

Ümit Kurt

Kanun ve Nizam Dairesinde Gönderileri

Kanun ve Nizam Dairesinde kitaplarını, Kanun ve Nizam Dairesinde sözleri ve alıntılarını, Kanun ve Nizam Dairesinde yazarlarını, Kanun ve Nizam Dairesinde yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Mustafa Reşat Bey’in memurluğunun ilk döneminden beri neredeyse takıntılı biçimde eleştirdiği ve Doğu/Güneydoğu bölgelerindeki en başat sorun olarak gördüğü aşiretlere dayalı feodal düzen, 1938’de Dersim’de gerçekleştirilen “tedib” hareketiyle ilga edilir. Bu bölge, Mimaroğlu’nun layihalarında defaatle belirttiği üzere, devletin kontrolünde, bir toplum ve etnisite mühendisliği etrafında “modernleştirilir.” Devletin bölgeye yönelik yaklaşımındaki ve buna bağlı olarak uygulamaya koyduğu siyasalardaki devamlılık ve süreklilik dikkat çekicidir. Bu meseleye ilişkin raison d’etat (devlet çıkarı) Mustafa Reşat gibi bir bürokratta somutlaşır.
Necmeddin Sahir Sılan Arşivi ile Doğu Raporları karşılaştırıldığında, Sılan’ın Tunceli (Dersim) vilayeti ve kazalarına ilişkin hazırladığı raporlar ve bu raporlarda sunduğu bilgi repertuvarı, kendisi gibi bir teknokrat/bürokrat olan Mimaroğlu’nunkilerle somut benzerlikler içerir. Bu anlamda Mustafa Reşat’ın topladığı ve siyasi elitlere sunduğu geniş bilgilerin “Şark Sorunu”na ilişkin önemli ipuçları sağladığını söyleyebiliriz. Zaten Dersim başta olmak üzere bahsi geçen bölgelerde 1927’de Umumi Müfettişlikler kurulur. Umumi Müfettişler de tıpkı Mustafa Reşat Bey gibi, İçişleri Bakanlığı’na bölgenin durumuna ilişkin raporlar sunarlar. Memleketin “geri kalmış” bölgelerindeki “ıslah” çalışmalarını denetleyen, Kürt sorunu ile yakından ilgilenen, memleket sathında örgütlü bir bürokratik ağın, merkezi devlet gücü ve otoritesinin tesisi için uğraşan umumi müfettişlerin, Mustafa Reşat Mimaroğlu’nun çalışmalarından, raporlarından istifade ettiğini ve ondan ilham aldıklarını gözlemlemek mümkündür. Yeni kurulan Cumhuriyet’in siyasi ve idari kadrolarının bölgeye yönelik kolonyal yaklaşımı, bu coğrafyayı onlar nezdinde adeta zapturapt altına alınması ve fethedilmesi gereken bir “mekân” haline dönüştürmüştür. 19. yüzyıla uzanan bir geçmişe sahip, bölgeye yönelik bu dahili/yerli/iç sömürgeci yaklaşımın bürokratik ve idari payandalarının, sütunlarının teşekkülünde bir teknokrat memur olarak Mustafa Reşat’ın Dahiliye Vekaleti’ne sunduğu raporları ve kendisinin bu coğrafyaya ilişkin yaklaşımı önemli rol oynar.
Reklam
Tanzimat’tan beri devlet ricalinin ve bürokrasisinin Doğu ve Güneydoğu’ya yönelik merkeziyetçi, modernist, ehlileştirici, ıslah edici ve medenileştirici söylemlerini ve siyasalarını benimsediğini düşündüğümüzde, Mustafa Reşat Bey’in Kürtlerin sistematik asimilasyonunu amaçlayan bir etno-demografik sosyal mühendislik projesi olan, başta 25 Eylül 1925 tarihli Şark Islahat Planı olmak üzere, yukarıda bahsi geçen Umumi Müfettişlik raporlarının, 14 Haziran 1934 tarihli İskân Kanunu’nun ve 1935 Tunceli Kanunu’nun altyapısının/zemininin temellerini atan bürokratlardan biri olduğunu iddia etmek zor değildir.
Kürtlerin neredeyse 19. yüzyılın sonundan günümüze kadar süregelen demokratikleşme eksenindeki reform talepleri bu ekonomik indirgemeci, merkeziyetçi, modernist ve devletçi akıl/zihniyet tarafından boğulmuştur. Mustafa Reşat Mimaroğlu bu zihniyetin ilk tohumlarını atmış, bir anlamda onun harcını karmış ve ona bolca da mühimmat sağlamıştır. Bu zihniyet devamlılığının devletin bekası paydasında buluştuğunun altını çizmek gerekir. Bilhassa Kürtlerin güvenli, huzurlu, eşit vatandaşlık temelinde yaşama ve bunun anayasayla garanti altına alınması gibi talepleriyle Ermenilerin Abdülhamid döneminden İttihat ve Terakki’ye kadar olan süreçteki reform talepleri ciddi benzerlikler ihtiva eder. Haddizatında Mustafa Reşat’ın teknokrat kimliğinde somutlaşan ve temsil edilen, devletin Kürt meselesine ilişkin hâkim paradigması ve bunun etrafında şekillenen politikaları, öncesinde Ermeniler özelinde tehcir, taktil ve imha; Kürtler söz konusu olduğunda ise şiddetle bastırma, baskı, imha, inkâr ve asimilasyon olmuştur. Devlet zihniyetindeki bu sürekliliğin ilk eskizlerini çizenlerden biri Mustafa Reşat’tır.
Mustafa Reşat, 1923’te Dahiliye Vekaleti tarafından Diyarbakır’a İkinci Sınıf Mülkiye Müfettişi olarak atanıyor. Öncelikli müfettişlik merkezi Siirt. İlaveten Bitlis, Genç, Muş, Van ve Hakkâri, mıntıkası dahilinde. Daha sonra buralara Diyarbakır, Mardin ve Siverek ekleniyor. Mustafa Reşat Bey’in Doğu vilayetlerine dair bilgisi ve gözlemleri dikkat çekici. Etnografik çalışma yapan bir araştırmacı gibi görev yaptığı, gezdiği, gördüğü ve geçtiği yerler hakkında tafsilatlı bilgiler topluyor. Buraların demografik, sosyo-ekonomik, sosyo-kültürel ve sosyo-politik yapısına ilişkin önemli notlar alır. Bu bölgeleri köy köy, kasaba kasaba, mezra mezra bilir. Bir müfettiş olarak topladığı bilgiler, edindiği gözlem ve izlenimler ileriki dönemlerde devletin doğu vilayetlerinde uygulayacağı siyasalar için temel teşkil eder. En azından bu bölgelerin zemin etüdünü yapan Mustafa Reşat’ın, bir hayli oryantalist-medeniyetçi ve modernist olan izlenimleri var. Mimaroğlu bu bölgeleri hükümetin nüfuzunun işlemediği, giremediği; geliştirilmesi, bayındır hale getirilmesi, “ıslah edilmesi” ve “medenileştirilmesi” gereken yerler olarak tasvir eder. Mustafa Reşat’ın Kürt coğrafyasına dair raporlarında yer verdiği gözlemlerin ve benimsediği yaklaşımın devletin bölgeye ve Kürt sorununa bakışında 1990’ların sonuna kadar hakim olduğunu söylemek mümkündür.
Yeni modern ulus devlet ve Cumhuriyet rejimi, Şükrü Kaya, Tahsin Uzer, Abdülhalik Renda, Ali Rıza Öğe, Zeynel Abidin Özmen, Hüseyin Aziz Akyürek, Esat Uras ve Mustafa Reşat Mimaroğlu gibi üst, orta, alt-orta ve alt ölçekli bürokrat-teknokrat kadroların teşkil ettiği bu kuşağın emeği, mesaisi, çabaları, eylemleri ve zihniyeti üzerine oturur. Mustafa Reşat başta olmak üzere söz konusu şahsiyetler “emeklerinin” karşılığını fazlasıyla almışlardır
Reklam