"Başımı göğe çeviriyor,aklımda taşıdığım anıları sahnelere bölüyordum, unutmamak için yazma fikrini her zaman saçma bulduğumu kendime yineliyordum ve anılarımı, aslında olduğu gibi değil de,hep hatırlamak istediğim gibi aydınlatıyordum zihnimde."
" Ben bir hayvanım, diye düşündüm. Derisi kalınlaşan,siyah tüyleri giderek boz rengini alan, soğuğa karşı giderek dayanıklı hale gelen bir hayvan.Çıplak tenimin,güneşin kavurduğu çıplak derimin gün geçtikçe kıllandığı,beni koruyan, ısıtan bir kürke dönüştüğü bir hayvanım .Soğukta öbürlerinden ayrılmış, yalnız kalmış,kürkünün içindeki sıcaklıkta ancak hayaller kurabilen bir hayvan.Karda sessizce adımlayan ve geriye baktığında hiç titremek sizin duran göllerin ve ovaların önüne kattığı yabanıl bir şey. Ben bir hayvanım demişti kadın yazar,ben Roza değilim."
Durup dururken hücreye geri dönmek istediğimi söyledim. Israr ettim, hücreye geri dönmeliyim, dedim gardiyana. Öyle canının her istediğini yapamazsın, dediler.
Nerededir bu ormanın kalbi, nereden geliyor bunca canlılığın kaynağı? Titreyen dalların, yerdeki yaprakların, birikmiş çalıların diplerindeki mantarların, çürümenin, görkemin, ayağımızın dibinden akıp giden derenin, henüz biraz önce orada olduğu anlaşılan iz bırakmış salyangozun hedefinde ne vardır?
Ah bu Karaçam Ormanı, demişti kadın yazar.Ormanda her şey toprağın bir parçası, başlangıcın ve sonun aynı anda var olduğu, hep bir başlangıçlar ve sonlar katmanları