Terk edeyim seni hey kaşı keman
Vefası olmayan yârda nem kaldı
Hiç mi yok sevdiğim göğsünde iman
Beni Mecnun eden yârda nem kaldı
Felek benden beter etsin halını
Ben ölürsem yâdlar sarsın belini
Garip bülbül güle versin meylini
Figânım artıran yârda nem kaldı
Akar gözüm yaşı bir dem silinmez
Ko başım sağ olsun yâr mı bulunmaz
O yârin yanında kadrim bilinmez
Kadrimi bilmeyen yârda nem kaldı
Karac’oğlan der ki severim candan
Can esirgemezdim cânâmm senden
İşittim sevdiğim vazgelmiş benden
Giderim gurbete daha nem kaldı
Sultan Süleyman’a kalmayan dünya
Bu dağlar yerinden ayrılır bir gün
Nice bin senedir çürüyen canlar
Hakk’ın emri ile dirilir bir gün
Ne güzel yapıdır cennet yapısı
Çok aradım görünmedi kapısı
Benim korktucağım Sırat Köprüsü
Karacaoğlan'ın Maraş yöresinde, Cezel yaylasında öldüğü yazılıdır. Öldüğünde doksan altı yaşındadır ozan, isteği üzerine ıssız bir pınar başına gömerler kendisini. Sazını da bir ağaç dalına asarlar.
Ala gözlü nazlı dilber
Sen d’olasın benim gibi
Zülfün dökük boynun bükük
Sen d’olasın benim gibi
Bahçende güller bitmesin
Dalında bülbül ötmesin
Kapından cerrah gitmesin
Sen d’olasın benim gibi
Gül yerine diken bitsin
Kuş yerine baykuş ötsün
Gözün yaşı sele gitsin
Sen d’olasın benim gibi
Karac’oğlan der metr(efendi) gibi
Yanar yüreğim od gibi
Bir ok yemiş bozkurt gibi
Sen d’olasın banim gibi
Ölüm ardıma düşüp de yorulma
Var git ölüm bir zamanda gene gel
Akıbet alırsın komazsın beni
Var gît ölüm bir zamanda gene gel
Şöyle bir vakitler yiyip içerken
Yiyip içip yaylalarda gezerken
Gene mi geldin ben senden kaçarken
Var git ölüm bir zamanda gene gel
Çıkıp bozkurtlayın uluşamadım
Yalan dünya sana çıkışamadım
Eşimle dostumla buluşamadım
Var git ölüm bir zamanda gene gel
Karac’oğlan eydür, derdim pek beter
Bahçada bülbüller şakıyıp öter
Anayı atayı dün aldın yeter
Var git ölüm bir zamanda gene gel
Şu yalan dünyaya geldim geleli
Deli gönlümün düzeni bozuldu
Felek tabancasın belden çekince
Avlağım sulağım evim bozuldu
Şu yalan dünyaya ezelden geldim
Uyudum uyandım hep mihnet gördüm
Çınarlara belim verdim oturdum
Çınar çürük imiş kökten bozuldu
Şu dünyanın iki imiş kapısı
Geldi geçti ak günümün hepisi
Mermer sandım kerpiç imiş yapısı
Yağmur yağdı yapıları bozuldu
...
Üryan geldim ise üryan giderim
Ölmemeye elde fermanım mı var
Azrail gelmiş de can talep eyler
Benim can vermeye dermanım mı var
Dirilirler dirilirler gelirler
Huzur-ı mahşerde divan dururlar
Harami var diye korku verirler
Benim ipek yüklü kervanım mı var
. Er isen erliğin meydana getir
Kadir Mevlam noksanımı sen yetir
Bana derler gam yükünü sen götür
Benim yük götürür dermanım mı var
Karac’oğlan der ki ismim överler
Ağı oldu bildiğimiz şekerler
Güzel sever diye isnat ederler
Benim Hak’tan özge sevdiğim mi var
Vara vara vardım ol kara taşa
Hasret ettin beni kavim kardaşa
Sebep ne gözden akan kanlı yaşa
Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm
Nice sultanları tahttan indirdi
Nicesinin gül benzini soldurdu
Nicelerin gelmez yola gönderdi
Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm
Karac’oğlan der ki kondum gözülmez
Acıdır ecel şerbeti içilmez
Üç derdim var birbirinden seçilmez
Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm
Şu yalan dünyaya geldim geleli
Tas tas içtim ağuları sağ iken
Kahpe felek vermez benim muradım
Viran oldum mor sûmbüllü bağ iken
Aradılar bir tenhada buldular
Yaslandılar şıvgalarım kırdılar
Yaz bahar ayında bir od verdiler
Yandım gittim ala karlı dağ iken
Farımaz da deli gönül farımaz
Akar gözlerimin yaşı kurumaz
Şimden geri benim hükmüm yürümez
Azil oldum güzellere bey iken
Karac’oğlan der ki bakın geline
Ömrümün yansı gitti talana
Sual eylen bizden evvel gelene
Kim var imiş biz burada yoğ iken
Bugün çay bulandı yarın durulmaz
Gurbette ölenin gözü yumulmaz
Anadan ayrılır yârdan ayrılmaz
Yol ver dağlar ben sılama gideyim
Eğlen turnam sana bir haber sorayım
Kanadın altına mektup sarayım
Yelken açup gitme ben de varayım
...
İnsanın kötüsü eylikten bilmez,
Kursaksıza öğüt versen de almaz
İnsan çiğ süt emmiş itimat olmaz
Kapında hizmetkâr kulundan sakın
Kötü insan doğru gitmez yoluna
Eyi insan hoş geçirir diline
Elini sunma ki yârin gülüne
Dikeni var batar elinden sakın
...
İncecikten bir kar yağar
Tozar Elif Elif diye
Deli gönül ab'dal olmuş
Gezer Elif Elif diye
Elifim uğru nakışlı
Yavru balaban bakışlı
Yayla çiçeği kokuşlu
Kokar Elif Elif diye
Elifim kaşların çatar
Gamzesi sineme batar
Ak elleri kalem tutar
Yazar Elif Elif diye
Evlerinin önü çardak
Elifin elinde bardak
Sanki yeşil başlı ördek
Yüzer Elif Elif diye
Karac’oğlan eğmelerin
Gönül sevmez değmelerin
İliklemiş düğmelerin
Çözer Elif Elif diye
Evvel sen de yücelerden uçardın
Şimdi inginlere indin mi gönül
Derya deniz dağ taş demez geçerdin
Karadan menzilin aldın mıgönül
Yiğitliğim elden gitti yel gibi
Damağımda tadı kaldı bal gibi
Hoyrat eli değmiş gonca gül gibi
Bozulmuş bağlara döndün mü gönül
Hasta oldun yastığım istersin
Kadir Mevlam sağlığını göstersin
Cenrıet-i âlâdan bir köşk dilersin
Boynunun farzını kıldın mı gönül
Karac’oğian der ki söyle sözünü
Hakk’a teslim eyle kendi özünü
Nâs işine karalama yüzünü
Yolun doğrusunu buldun mu gönül
Seherden uğradım ben bir güzele
Her ne dedim ise yoğ inen gider
Uydurmuş yanına kendi menendin
Sandım kim sadrazam tuğ inen gider
Yel eser de ışılaşır sırmalar
Siyah zülfü mah yüzünü tırmalar
Zamanede tülek olmuş turnalar
Dizilmiş katara çığ inen gider
Murat derler ben murada ermedim
Binip aşk atına meydan almadım
Güzel derler böylesini görmedim
Top zülüf gerdanda bağ inen gider
Der ki Karac’oğlan n’eyledim size
Çifte benler hûb(güzel) yaraşmış mah yüze
Dedim dilber ben de yoldaşım size
Dedi yiğit bizle del’olan gider