Seni seviyorum
yabancı bir ülkeyi sever gibi
kayalıkları ve köprüyü sever gibi
ıssız bir akşam gibi kitapların kokusu sinmiş
bu dünyada sana yürüyorum
gökkubbenin altında
arasında iki ışığın
düşüncem, seni giyinmiş
…
İki karga, düşünce ve bellek
uçuyorlar dünyanın çevresinde
onlar benim ajanlarım,
dinlenmeden bulutun dizinde uyuyabilirler
Sekiz ayaklı at sürüyorum
kargalar gözlerimi ve kulaklarımı gagalıyor
dünyada ne oldu diye
ormanda at sürdüğüm yerde benekli orkideler, eğreltiotları ve mantarlar büyüyor
koşum takımları gümüşten
rengarenk süslenmiş tozluklar
atların sekiz ayağında bütün varolan renkler
gökyüzünde yıldızlar var fakat parıldamıyorlar
çünkü gün ortası, onlar gri
ve bazıları hemen hemen siyah
sürerken sekiz ayaklı atımı
Düşünce diyor ki
at sürmen faydasız
senin için düşündüğüm ülkeleri şimdiden kaybetmişsin
ve bellek diyor ki
atının sekiz toynağıyla açtığı yollar
benim senin için hatırladığım yollardır
Düşünce ve bellek bana atın alın kemiğinden baktılar
ki şimdi biliyorsun
…
Soracaksınız ben neyim ben her şeyim
bildiğim
soracaksınız ne zaman yola çıkacağımı
ve ne kadar kalacağımı
tekrar burada oluncaya kadar kalacağım
Başımın etini yiyeceksiniz bu aptalca sorularla
bilmek için yola çıkacağım zamanı
benim henüz bilmediğim