Pablo açları doyurdu, yoksullara sağlık hizmeti götürdü, evsizlere ev verdi, işsizlere iş verdi, okula gidecek paraları olmayanları okuttu. Bu yüzden de onu çok sevdiler.
Pablo'yu bu kadar ilginç kılan yakalanamamasıydı belki de. Dünyanın en zengin adamlarından biriydi, büyük bir uyuşturucu örgütünün lideriydi, hükümete karşı savaşıyordu - ve hayalet gibiydi. Her yerdeydi, fakat hiçbir yerde değildi. Kente indiğinde orada olduğunu bilen birkaç kişi onu asla ihbar etmiyorlardı. Bunun asıl nedeni Medellin'in yoksul kesiminin onu sevmesi ve korumasıydı. Bazı insanlar ondan korkuyorlardı, bu doğru, fakat hiçbir şeyi olmayan insanlar için o bir kahramandı. Hükümet onlar için hiçbir şey yapmamıştı, Pablo'nun onlara verdiği armağanların ve evlerin karşılığını sadakatleriyle ödüyorlardi.
Pablo polise büyük savaş açtı. Onu öldürmeye çalışıyorlardi, bu yüzden o da onları öldürdü. Başına ödül koydular; o da onların başına ödül koydu. Büyük savaş 1988 yılında başladı. Polis Medellin'de kentin bütün kavşaklarına üç-dört memurdan oluşan yüzlerce küçük karakol kurdu. Bunlar nöbetçi kulübeleri gibi yerlerdi ve trafiği durdurabiliyorlardı. Tetikçiler bu karakollara makineli tüfeklerle ve bazen el bombalarıyla saldıriyorlardı. Her ölü polis için tetikçilere para ödeniyordu. Bu para polisin rütbesine göre saptanıyordu. Sıradan bir polis memuruna biçilen bedel 1.000 dolarla 2.500 dolar arasında değişiyordu. Medellin'de öyle bir para için her şeyi yapacak çok yoksul insan vardı.
Pablo açları doyurdu, yoksullara sağlık hizmeti götürdü, evsizlere ev verdi, işsizlere iş verdi, okula gidecek paraları olmayanları okuttu. Bu yüzden de onu çok sevdiler.
Bana en çok Pablo'nun kaç parası olduğu soruluyor. Bunun yanıtı, milyarlarca. Tam rakamı saptamak mumkun değil çünkü parasının çoğunu değeri sürekli değişen şeylere yatirırdı. Dünyanın her yerinde arazileri vardı, Kolombiya'da dört yüz çiftliği ve Medellin'de apartmanları vardı, Florida'da 8 milyon dolar değerinde bir konut sitesi vardı, İspanya'da arazisi vardı, ünlu tabloları ve eski araba koleksiyonu vardı. Fakat milyarlarca doları olduğuna kuşku yok. Bir insanın bir ömürde harcayabileceğinden fazla. 1989 yılında Forbes dergisi Medellin Karteli'nin yılda 30 milyar dolar kazandığıni söyleyerek Pablo'yu dünyanın en zengin yedinci adamı gösterdi. O kadar çok para vardı ki milyonlarca dolar kaybettiğimiz zaman bile deliksiz uyuyorduk.
En çok kullandığımiz yöntemlerden birini bir James Bond filmine borçluyuz. Pablo, James Bond filmlerine bayılır, tekrar tekrar izlerdi. Bazen o filmlerden birinde Bond ya da kötü adam dahiyane bir yönteme başvururdu. Pablo aniden, "Vay, belki bu yöntemi biz de işte kullanabiliriz," derdi. Malı denizaltıyla sevk etme fikri James Bond filminden çıktı. Şimdi düşünüyorum da inanılacak gibi değil-denizaltı! Kim bir denizaltı satın alır? Fakat bizim işte her şey mümkün. Pablo denizaltıyla sevkiyat yapabileceğimizi söylediğinde hiçbirimiz bunun imkansiz olduğunu düşünmedik. Hiçbirimiz onu sorgulamadık. Harika bir fikir olduğuna karar verip bir denizaltı edinmenin yolunu aramaya başladik. İki denizaltı hatta.
Bir gün Pablo ve birkaç arkadasla birlikte bir açık gıda pazarına gittim; bir kamyona marul, et ve balık yükleyip Medellin'in en yoksul mahallesine götürdük. Orada kent atıklarının toplandığı büyük bir çöplük vardı ve insanlar o çöp dağından yiyecek ve onarılıp giyilebilecek ya da temizlenip satılabilecek giysiler toplayarak hayatta kaliyorlardi. Oraya gittik ve Pablo yiyecekleri dağıttı. İnsanlar onu bu yüzden çok sevdiler. Bu Pablo'nun parasıyla sık sık yaptığı bir şeydi. Evet, daha sonra çok korkunç şeyler yaptı, fakat yoksul halkı hiç unutmadı ve onların sevgilerini kazandı. Bugün bile onu hatırlayıp hayatını kutluyorlar.
Kolombiya doğal kaynakları zengin çok güzel bir ülke, fakat aynı zamanda yolsuzluğun her zaman hayatın bir parçası olduğu bir yerdir. Ülkemiz hep yoksullara yardım etmek için hiçbir şey yapmayan zengin aileler tarafindan yönetildi.