Kastamonu (Âkif'in Şehirleri)

Tahsin Yıldırım

Kastamonu (Âkif'in Şehirleri) Quotes

You can find Kastamonu (Âkif'in Şehirleri) quotes, Kastamonu (Âkif'in Şehirleri) book quotes, the most impressive sentences and paragraphs on 1000Kitap.
Mehmet Âkif, vatanı söz konusu olduğunda kendisinden beklenen faaliyetleri hep yapmıştır. Birinci Cihan Harbi yıllarında Avrupa, Anadolu ve Arap diyarlarında farklı şehirlere gitmiştir. Millî Mücadele başlayınca Burdur milletvekili olarak hizmet etmiştir. Burdur milletvekili olarak Kastamonu'ya gitmesi, oradaki halkı milli mücadele lehine aydınlatması istenince yollara düşen Âkif, yaşanan çalkantılı dönemde kendisinden beklenenleri hakkıyla yapmış, insanımızı aydınlatmış, halkı milli birlik ve beraberliğe çağırmıştır. Bu çalışmada Akif'in hayatında önemli bir yer tutan Kastamonu'daki çalışmaları ele alınacaktır.
Sayfa 13
Mehmet Âkif'in 19 Kasım 1920 Cuma günü Nasrullah Camisi'nde vaaz vereceğini duyan halk, sadece caminin içini değil sokakları bile doldurmuştur. Âkif'in verdiği vaaz on bir sayfa olarak Sebilürreşat ın Kastamonu'da basılan o ayki sayısında yayımlanmıştır. Basılan bu sayı Anadolu'nun bütün illeri ile sancak ve kazalarındaki valilere, mutasarrıflara, kaymakamlara ve müftülere gönderilmiştir. Anadolu coğrafyasında okuyucularda büyük bir heyecan uyandıran bu vaaza her yerden olumlu eleştiriler gelmiştir. Mecmuada neşredilen vaaz Diyarbakır'da kitapçık olarak neşredilmiştir. Kastamonu'ya gelir gelmez Sevr Muahadesi ve Millî Mücadele konusunda halka aydınlatma ihtiyacını hissetmiş ve Nasrullah Camisi'nde heyecanlı bir vaaz vermiştir.
Sayfa 40
Reklam
Nasrullah Camisi XVI. yüzyılın başında Kastamonu ve İstanbul'da müderrislik yapmış, Diyarbekir, Manisa ve Belgrad kadılıklarında bulunmuş Kadı Nasrullah bin Yakup tarafından yaptırılmıştır. Daha sonra medrese ve kütüphane yapılarak külliyeye dönüşmüştür. Mehmet Âkif'in vaazlarıyla tanınır olan cami, şehrin sembollerinden biri olmuştur. İslam camiyi bir ibadet yeri olarak görmenin yanında birleştirici, bütünleştirici ve toplumsal dayanışmayı sağlayıcı sembol mekân olarak görür. Mehmet Âkif de Peygamberimiz döneminden itibaren kamuoyunun aktif bir mekânı olan cami ile ilişkisini küçük yaşlardan itibaren kurmuştur. Hayatı boyunca da bu elverişli yerlerden, halkı aydınlatıp eğitmek için olabildiğince yararlanmaya gayret eder ve çalışmalarını cami eksenli olarak yürütür. Mehmet Akif'e "Camideki Şâir" unvanı belki de bu yüzden verilir. Mehmet Akif'in Milli Mücadele yıllarında birlik ve beraberlik adına gösterdiği çabaların çoğunun icra mekânı camilerdir.
Sayfa 39
Mehmet Âkif Nasrullah Camisi'nde
"İslam camiyi bir ibadet yeri olarak görmenin yanında birleştirici, bütünleştirici ve toplumsal dayanışmayı sağlayıcı sembol bir mekân olarak görür."
Sayfa 39 - Pendik BelediyesiKitabı okudu
Cemaat heyecandan gözyaşlarını tutamaz hale gelmiştir. Âkif de fevkalâde heyecanlı ve yorulmuş görünüyordu; ellerini kaldırmış ve ünlü manzum duasını okumaya başlamıştır: "Yâ ilahi bize tevfikini gönder! -Amin! Doğru yol hangisidir, millete göster! -Amin! Rûh-i İslâmı şedaid sıkıyor, öldürecek, Zulm-i te'dib ise maksud-i mehibin gerçek, Nâre yansım mı beraber bu kadar mazlumîn Bi-günahsız çoğumuz yakma ilahî! -Amin! Boğuyor âlem-i İslamı bir azgın fitne; Kit'alar kaynayarak gitti o girdâp içine. Mahvolan âileler bir sürü mâsumundur; Kalan âvârelerin hâli de mâlûmundur. Nasıl olmaz ki tezelzül veriyor arşa enîn; Dinsin artık bu hazin velvele yâ Rab! -Amin!"
Sayfa 43
Âkif, Sevr'in ne manaya geldiğini o zamana kadar pek anlayamamış Kastamonu halkının dehşetle açılan gözleri karşısında, ne kadar vahim bir vaziyet içinde bulunduğu uzun uzun anlatmış ve davudî sesiyle şöyle devam etmiştir: "Milletler topla, tüfekle, zırhlı ile, ordularla, tayyarelerle yıkılmaz. Milletler ancak aralarındaki rabitalar çözülerek, herkes kendi havasını, kendi menfaatini, kendi menfaatini temin kaygusuna düştüğü zaman yıkılır. Bizi mahv için tertip edilen muahede-i sulhiye paçavrasını mücahitlerimiz Şark tarafında yırtmaya başladılar. Şimdi beri taraftaki dindaşlarımıza düşen vazife, Anadolu'muzun diğer cihetlerindeki düşmanlarını denize dökerek o murdar paçavrayı büsbütün parçalamaktadır. Zira o parçalanmadıkça İslam için bu diyarda bekâ imkânı yoktur. Ey cemaat-i Müslimin! Düşmanlarımızın bugün bizden istedikleri ne filan vilavet ne filan sancaktır; doğrudan doğruya başımızdır, boynumuzdur, hayatımızdır, devletimizdir. Ey cemaat-i Müslimin! Ağyar eline geçen Müslüman yurtlarının hali bizim için en müessir bir levha-i ibrettir. Islam'ın son mültecası olan bu güzel topraklarn düşman istilası altında bırakmayalım. Ye'si, meskeneti, ihtirası, tefrikayı büsbütün atarak azme, mücahedeye, vahdete sarılalım. Cenab-ı kibriya hak yolunda mücahede için meydana atılan azim ve iman sahipleriyle beraberdir."
Sayfa 42
Reklam
"Milli Mücadele'nin en heyecanlı günlerinde Kastamonu'da Akif 'le birlikte geçirdiğimiz zamanlar tamamıyla gözümün önüne geldi: Biz, Kastamonu'da Açıksöz gazetesini çıkarıyoruz. Akif Ankara'dan, Eşref Edip İnebolu'dan geliyorlar. Onların gelmesiyle Kastamonu Müdafaa-i Hukuk Teşkilatı, Kastamonu gençliği faaliyetini bir kat daha artırıyor. Halkı harekete getiriyor. Büyük şâir, Kastamonu'nun en yüksek kürsüsü olan Nasrullah kürsüsüne çıkıyor, Sevr Muahedesi'nin öldürücü maddelerini izah ediyor. Cemaat, koca mabedden taşıyor. Akif 'in muazzam hitabesi bütün gönülleri heyecanla dolduruyor. Bu hitabe Anadolu'nun her tarafına yayılıyor. Bütün içtimagâhlarda, meydanlarda, mabedlerde, karargâhlarda tekrar ediliyor. Binlerce nüshalar basılarak şark ve garb cephelerine dağıtılıyor, ordu kumandanlarından Akif 'e telgraflar geliyor..."
Sayfa 61 - Hamdi Çelen
Âkif, Kastamonu'da kalbinin ve zihninin sesini sağduyu ile dinleyen herkesi etkilemiş ve onları Millî Mücadele konusunda bilgilendirmek amacıyla çeşitli konuşmalar yapmıştır. Bu süreçte Kastamonuluları gözlemleyen Âkif'in görüşlerini Hasan Basri Çantay şöyle nakletmiştir: "Kastamonu'nun Nasrullah Camiinde verdiği mevizasından bahsetmiştim. Kastamonulular ilk zamanlarda Âkif'in yüzüne suratına bakmamışlar. Bu münasebetle derdi ki: - Benim ne adam olduğumu en iyi anlayan Kastamonululardır!"
Sayfa 60
Milletler topla, tüfekle, zırhlı ile, ordularla, tayyarelerle yıkılmaz. Milletler ancak aralarındaki rabıtalar çözülerek, herkes kendi havasını, kendi menfaatini, kendi menfaatini temin kaygusuna düştüğü zaman yıkılır.