"Hayatta kalmayı değil, tam tamına bir hayat istiyorlardı. Ve her şeyden öte kendilerine verilen kırıntılar için teşekkür etmek zorunda kalmak istemiyorlardı. İşte şimdiye kadar sahip oldukları da buydu: Kırıntılardan ibaret bir hayat. Ailesine daha iyisini vermeyi başaramamıştı."
Kaybetme Sanatı uzun zamandır okumak istediğim, ancak gözümü korkutan bir romandı, birkaç kuşağın hikayesini anlatan bunu yaparken de arka planda bir ülkenin tarihsel değisimini ve dönüşümünü anlatan bir roman olduğunu biliyordum, seveceğimi de biliyordum yine de kitabı çok tahmin ettiğimden çok sevdim. Bence Şirin Hanım muazzam bir iş çıkarmış, yazarın uzun cümlelerinin altından başarıyla kalkmış. Dipnotlarla verilen bilgiler de tam ayarındaydı, ne eksik ne fazla. Kitabı okumaktan büyük keyif aldım, üç kuşağın değişimi, aidiyet ve kimlik meselesi, kadın olmak, müslüman bir kadın olmak, göçmen olmak gibi pek çok konu incelikle işlenmişti. Uzun süre hafızamda yaşayacak kahramanlarla tanıştım. Yazarın başarısı da büyük, genç yaşta usta işi bir eser yazdığını düşünüyorum.
“Çevrenizdeki her şeye iyice bakın. Her bir daldan, her bir toprak parçasından hatıralar oluşturun kendinize, çünkü bunları muhafaza edip edemeyeceğimizi bilmiyoruz.”
Cezayir, onlara sıçanlar diyecekti.Hainler.İtler.Teröristler.Dönekler.Eşkıyalar.Pislikler.Fransa ise onları adlandırmayacak ya da çok az adlandıracaktı.
Fransa,mülteci kamplarının çevresini dikenli tellerle çevirirken sessizlik yemini etmişti.Belki de onları adlandırmamak en iyisiydi.