Geçmişimizde yaşanan en kötü şeyleri dahi değiştirmek, şimdi olduğumuz kişiyi temelinden değiştirmek demektir ve bana kalırsa bunun iyi mi kötü mü olduğunu tahmin etmek imkânsızdır.
Bu başlı başına aşikâr bir şeymiş gibi görünüyor -yani benim, bizim hayatta olmamız- fakat yine de korkarım ki bu basit gerçeğin önemini kolayca unutuyoruz. Gerçekten hayatta olduğunuzu ya da en azından gerçekten hayatta oluşunuzun değerini bilmeyi, her gündoğumunu izleyebileceğinizi ve her günbatımının tadını çıkarabileceğinizi takdir etmeyi unutmak çok kolay.
İkisinin arasındaki zaman zarfında, akşam karanlığından sonraki tüm o saatlerde, her ne isterseniz yapabileceğinizi.
Yolumuzun kesiştiği her kişinin, iyi ya da kötü bir hadise ve bir anı olabileceği, geçen anıların monotonluğunu kırabileceği ihtimâlini gözden kaçırmak çok kolay. Diyorum ki, harcanan o anlar, tekdüzelikle, rutinlerle geçen o saatler bizim düşmanımızdır. Onlar, hayatın anları içindeki küçük ölüm kesitleridir.
Mutluluğa giden yol, kendine güvenme ve kendi değerini bilme duygusuyla, dünyayı daha iyi bir yer haline getirme veya güçlüklere rağmen inançlarımız için mücadele etme hissiyatıyla inşa edilmiştir.