Ne güzel bir sabah! Ve belki de, bu dünyada hayat da böyle güzel olacaktı, eğer yoksulluk, o korkunç, çözümsüz yoksulluk, hiçbir yerde kendisinden kurtulamayacağın yoksulluk olmasaydı!
Göz kapakların kapanıyor, tam uykuya dalıyorsun ki birisi ansızın omzuna dokunuyor, yanağında birisinin nefesini hissediyorsun ve derken uykun kaçıyor. Gövden uyuşuyor ve ölümle ilgili her türlü düşünce kafana sokulmaya başlıyor. Diğer yana dönüyorsun, ölümü unutuyorsun, fakat bu sefer yoksullukla, yemle, unun pahalılaşmasıyla ilgili eski, sıkıcı, insanı canından bezdirici düşünceler beynine üşüşüyor. Yine biraz zaman geçiyor, yeniden hayatın geçip gittiğini, onu artık geri getiremeyeceğini hatırlıyorsun...
Dünyanın öbür ucu da olsa, bir yerlere gitmeyi, buralardan uzaklaşmayı öylesine bir tutkuyla istiyordu ki, bunu düşününce gözleri yaşardı ve nefesi kesilir gibi oldu.
Güçlülerin küstahlığı ve asalaklığı, zayıfların cahilliği ve ağzı var dili yok halleri; etrafta sınırsız yoksulluk, darlık, yozlaşma, sarhoşluk, ikiyüzlülük, yalan... Oysa bütün evlerde, caddelerde sessizlik ve sükunet egemen. Şehrimizde yaşayan elli bin kişiden bir tanesi bile çığlık atmıyor, isyan etmiyor. Biz, yiyecek satın almak için pazara giden, kendi saçmalıklarını konuşup dinleyen, evlenen, ölülerini sessiz sessiz mezarlığa taşımaya çalışan, gündüz yemek yiyip gece uyuyan insanları görüyoruz. Oysa acı çeken insanları, hayatta, kulis arkalarında olup biten korkunç şeyleri görmüyor, duymuyoruz. Her şey sessiz ve sakin; ortada sadece dilsiz istatistiklerin protestosu var.
Mutlular, mutsuz kişiler sustuğu için kendilerini mutlu hisseder. Eğer bu suskunluk olmasaydı mutluluk imkansız olurdu. Bu genel bir hipnotizmadır. Halinden memnun ve mutlu her kişinin kapısında eli tokmaklı bir adam durmalı ve sürekli vuruşlarla ona, bu dünyada mutsuzlukların da olduğunu, onu da pekala mutsuz olabileceğini, hayatın ona pençesini er geç göstereceğini; hastalık, yoksulluk, ölüm gibi belaların onun başına da gelebileceğini; şimdi onun hiç kimseye görüp işitmediği gibi, o zaman da onu hiç kimsenin görüp işitmeyeceğini sürekli olarak anımsatmalı. Fakat eli tokmaklı adam yok, mutlu kendi için yaşıyor, günlük hayatın ufak tefek dertleri onu, rüzgarın titrek kavak ağacını sallaması gibi hafifçe telaşlandırıyor ve sonra her şey yoluna giriyor.