Rurik`ten Son Çar II. Nikolay`a

Kısa Rusya Tarihi

Mary Platt Parmele

Kısa Rusya Tarihi Sözleri ve Alıntıları

Kısa Rusya Tarihi sözleri ve alıntılarını, Kısa Rusya Tarihi kitap alıntılarını, Kısa Rusya Tarihi en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
RUSYA’YI KURAN İSKANDİNAVLAR
Rus tarihinin bu erken dönemindeki dönüştürücü enerjinin yerli halkta barınmadığı gerçeğine dikkat çekmeye gerek yok, Slavlar İskandinav hükümdarlarının ellerinde, çömlekçinin elindeki kil gibiydi. Muzaffer Igor tarafından Kiev'de (945) imzalanan barış antlaşmasında Nestor'un kaydettiği elli isimden sadece üçü Slavcadır, geri kalan hepsi İskandinavcadır. Rusya'nın kahramanlık çağında baskın ırkın hangisi olduğu konusunda hiç şüphe yoktur. Zayıf bir halkın, Vizigotların İspanya'yı fethedişinin ya da Anglosaksonların Britanya'yı ve Frankların Galya'yı istila edip ezişinin aksine kendi çaresizliğinin farkına vararak gönüllü bir şekilde yabancı güçlü bir halkın kontrolüne girip yönetimine boyun eğdiğini görüyoruz. Aynı zamanda, ırksal egemenlik kurmayı planlamayan, yalnızca kendi savaşçı ve soyguncu içgüdülerinin geçici zevklerini yaşayan, daha az yetenekli bir halka kendi değerlerini aşılayan, sonra da o halkın dilini ve geleneklerini benimseyen, yaratılmasına yardım ettiği ulus tarafından özümsenen, aynı dönemlerde Rollo ile oğullarının Fransız oluşu gibi rahatlıkla Rus olan muhteşem ve tez canlı İskandinavları görüyoruz.
POLONYA ÇÖKÜYOR
Bu dönemde Avrupa siyaseti Polonya'nın çöküşüne odaklanmıştı. Bir zamanlar çok güçlü olan bu krallık her geçen yıl daha da dibe çöküyordu. Kusurlu bir toplumsal örgütlenme ile kibirli soyluluk mahvetmişti Polonya'yı. Sadece iki sınıf vardı: soylular ve serfler. Devlet işleri ve ticaret Almanlar ile Yahudilerin elindeydi, modern bir devlet için elzem olan ulusal ya da orta sınıf yoktu. Başka deyişle, Polonya ataerkil ve Orta Çağ'dan kalmaydı. Çevresine uyum sağlayamaz hale gelmişti. Orta Çağ güçlerinin yıkıntılarından doğan güçlü mutlakiyetlerle çevrili Polonya, on sekizinci yüzyılda hâlâ on ikinci yüzyıldaymış gibi feodalizm geleneklerine bağlıydı. Evlatları boş yere vatanseverdi, reformlar için boş yere mücadele ediyorlar, savaş meydanlarında boş yere ölüyorlardı. Bir tek Polonya Avrupa'daki büyük merkezîleşme dalgasına kapılmamış, hayati bir deneyimden mahrum kalmıştı. Uygarlığın yürüyüşüne ayak uyduramamıştı, ilerleyen güçler onu ezip geçecekti. Daha aydınlanmış Polonyalılar, daha sağlam bir kalıtsal monarşi için çabalamaya ve bencil soyluların gücünü engellemeye çok geç giriştiler. Polonya hem içeriden parçalanıyor hem de dışarıdan eziliyordu.
Reklam
DENİZE ERİŞİMİZ AZ OLAN BİR COĞRAFYA
Büyük uygarlıklar için denizin ne kadar mühim olduğunu Yunanistan'ın, İtalya'nın ve Britanya Adaları'nın düzensiz kıyı şeritlerine bakarak anlayabiliriz. Rusya yüzyıllar boyunca Avrupa'nın geri kalanını cömertçe sulayan akıntılara ulaşmak için susamış bir dev gibi mücadele etmiştir. Ülke, tarihinin ilk dönemlerinde bir karış bile deniz kıyısına sahip olamamıştır, Rusya'nın mevcut kıyı şeridi böylesi büyük bir toprak parçası için çok yetersizdir, bu kıyıların yarısı da yılın üç ayı hariç buzla kaplıdır.
RUSYA ORTAYA ÇIKIYOR
Novgorod'un cesareti kırılmış Slavları çok önemli bir karar aldılar. Bu Varegleri -isimleri buydu- devletlerini yönetmeye çağırdılar. Dediler ki: "Topraklarımız büyük ve verimli ama düzenden ve adaletten yoksun. Gelin, topraklarımıza sahip çıkın, bizi yönetin." Üç Viking'in, Rurik ve iki kardeşi Sineus ve Truvor'un İsveç'ten gelişiyle Rusya'nın gerçek tarihi başlamıştır, bu olayın bininci yıl dönümü 1862 yılında Novgorod'da anılmıştır. Rurik, Rusya'nın Clovis'iydi. Takipçileriyle birlikte Novgorod'a yerleştiğinde Rusya adı ortaya çıkmıştır, bu adın Fince kürekçiler ya da denizciler anlamına gelen ruotsi kelimesinden geldiği sanılmaktadır. Slavonya bu dönemde hem Hristiyanlaştırıldı hem de canlandırıldı; savaş düzeni, disiplin ve seçilmiş ya da mirasçı bir öndere itaat alışkanlığı aşılandı. Rurik'in kardeşleri kısa süre sonra öldü ve onların toprakları da Rurik'e geçti, ardından Büyük Prens unvanını aldı.
RUS SLAVLARI
Rus Slavları tarımcı bir halktı, savaşçı değillerdi. Cesurca savaşıyorlardı ama bellerine kadar çıplaktılar ve askerî örgütlenmeye dair hiçbir şey bilmiyorlardı, bu yüzden de savaş sanatının ustaları Türklerle ya da topraklarını Rum diyarına ulaşmak için bir karayolu haline getiren İskandinav tüccarların silahlı çeteleriyle boy ölçüşemiyorlardı. Slavların tek istediği, hasatlarını toplamalarına ve ağaçtan köylerinde huzur içinde yaşamalarına izin verilmesiydi. Ama mümkün değildi bu. Hazarlara (Fin ve Türk kanlarının karışımından oluşan güçlü bir kabile) haraç vermek, güneyde Türklerin tacizine uğramak, kuzeyde Finlerin ve Litvanyalıların istilasına maruz kalmak bir yana, Slavlar eksik siyasi yapılarıyla küçük parçalara ayrılmıştı, kantonlar birbiriyle savaşıyordu sürekli, barış mümkün olmuyordu. İskandinav tüccarların ve başıbozukların başıboş çeteleri Slavlara hem zalimlik ediyordu hem de koruyordu onları. İşlenmemiş bir suçtan dolayı köyleri yaktıktan, sığırlara ve mahsullere el koyduktan sonra, Kiev, Novgorod ve Pskov'un korunması için hizmetlerini -aynı şeyi Constantinopolis ve Yunan şehirlerine de yaparlardı- satarlardı. Başka bir deyişle, bu zeki ve usta davetsiz misafirler kuzeylidir ve hiç şüphesiz Batı Avrupa'yı uzun ve kasvetli bir dönem boyunca terörize eden gezgin deniz krallarıyla özdeşleştirilebilirler.
ROMANOVLAR TAHTA GEÇİYOR
Devlet o kadar birbirine girmişti ki bazı prensler çarlığı oğluna teklif etmek amacıyla Sigismund'la müzakerelere başlamıştı. Ancak Sigismund işgalci bir orduyla Moskova'dayken (1610), Vasili Şuyski Polonya'da tutsakken, Polonyalı bir prens çar unvanını talep ederken, soylular arasında değil Ortodoks Rusya'nın kalbinin derinliklerinde bir uyanış yaşandı. Ulusal duyguların ve halkın dini içgüdülerinin uyanışı, bir ulus için en sağlıklı olaya, tüm sınıfların ortak bir felaketi önlemek için birleştiği ulusal bir ayaklanmaya dönüştü. Rusya için Katolik Polonya tarafından fethedilmekten daha korkunç bir felaket olabilir miydi? Polonyalı işgalciler ve sahte çarlar ülkeden sürüldü, ardından bir çar seçmek için Moskova'da (1613) büyük bir Ulusal Meclis toplandı. Romanov adı suçla lekelenmemişti ve anne tarafından Rurik'in soyuna bağlıydı. Yeni uyanan vatanseverlik içgüdüyle o tarafa yöneldi, umudunun en yüksek ifadesi olarak görüyordu bunu; on altılık delikanlı Mihail Romanov çar seçildi.