Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Fatih Sultan Mehmed

Kızıl Elma Peşinde Bir Ömür

Mustafa Armağan

Kızıl Elma Peşinde Bir Ömür Gönderileri

Kızıl Elma Peşinde Bir Ömür kitaplarını, Kızıl Elma Peşinde Bir Ömür sözleri ve alıntılarını, Kızıl Elma Peşinde Bir Ömür yazarlarını, Kızıl Elma Peşinde Bir Ömür yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"Kardeşlerim! Ben bu riyazi ilimlerin vadilerinde bir ateş gördüm; niçin ondan bir haber getirmez, bir tutam almazsınız?”
Sayfa 126Kitabı okudu
Bilenler bilir, o mübarek ağızdan kelam, "satır"dan değil, "sadır"dan dökülürdü. Varlıklarını çatırdatan bir ateş topu hâlinde düşerlerdi yeryüzüne. Bir kere püsküren lavların nereye düşeceği ve soğuduktan asırlar sonra hangi sinelerde yeniden uyandırılacakları ise hiç mi hiç belli olmazdı.
Sayfa 125Kitabı okudu
Reklam
Charles Dickens'ın dediği gibi, "Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü. Umutsuzluk çağıydı, umut çağıydı."
Sayfa 125Kitabı okudu
Fatih, hadiste emir buyrulan "feth"in çok daha derinlerde yatan ve çok daha uzun vadeye yayıldığına inanmış ve bu topraklara o "büyük" fethin tohumlarını ekmek için gece gündüz di- dinmişti. Tohumlar bitmediyse "toprak utansın" diyerek işin içinden sıyrılabilir miyiz? Ben şahsen tohumların bitmediğini söyleyemiyorum. Bu proje, tarih içinde gelişti, şekillendi; ve Necip Fazil'ca söylersek, "havada donan şimşek" gibi tarihin bağrında bizi beklemeye durdu. Belki de Fatih bu projeyi asıl bizim gerçekleştirmemizi istiyor ve sabırla zeminini hazırlıyordu. Kim bilir? Nitekim İstanbul'un fethine "Ahirûn" yani sonrakiler veya âhir zamandakiler diye tarih düşürmüş olması da bu zamanda fışkıracak bereketin bir müjdesi değil miydi?
Sayfa 121Kitabı okudu
Bu resmi yapanlar, fetih mucizesini küçültmek istiyorlar. 40-50-60 yaşlarındaki bir kumandanın zafer kazanması, bir beldeyi fethetmesi normal ve olağan- dır ama 20-21 yaşındaki bir delikanlının böyle bir emsalsiz fethi harikadır. Bu yaşta bir delikanlının sakalı bile bu kadar gür olamaz. Fatih, Efendimiz'in (asm) 9 asır evvel haber verdiği fetih mucizesinin mazharıdır, dolayısıyla bu resimler, Kur'an, Allah ve Peygamber'in Müslümanlarla beraber olduğu, İslamiyet'in hakkaniyetini herkese gösterecek bu mucizevari olayı basitleştirmektedir.
Sayfa 118Kitabı okudu
Geleceğinden korkan bir şehir değil, geleceğini kurma arzusunun her santimetrekaresinden tüttüğü bir şehir olmak, en başta İstanbul'a ve Fatih'e yakışır. Nitekim Fatih Sultan Mehmed'in türbesinde asılı olan ünlü şiirinde Abdülhak Hamid (Tarhan), bu sınır ötesi insanın her anını bir çağ yapma becerisini gösterdiğini ve şehirleri birer avuç bahşiş gibi çocukla- rına dağıttığını fısıldamaktadır bize: Emsar bahşışındır, ebhâr yâdigârın... (Şehirler bahşişindir, denizler yadigârın.) Açık mı kulağımız yeterince o büyük ruha?
Sayfa 114Kitabı okudu
Reklam
"Şehirleri, tıpkı rüyalar gibi arzular veya korkular kurar"
Sayfa 109Kitabı okudu
İstanbul, Batı ile Doğu arasında kurulmuş altın bir köprüdür. Batı uygarlığı, bu köprüden geçmeksizin dünyanın çevresini güneş gibi dolaşamaz...
Sayfa 109Kitabı okudu
Takvimlerin dini, imanı, vicdanı var, meselâ sene 857 denince İslam'ın İstanbul'a girdiğini hissediyorruz; bu rakamda anlı şanlı bir tinnet [tını] var. 1453 deyince bilâkis Bizans'ın Türklere mağlup oluşu idrak olunuyor; bu rakamda bilâkis bir can çekişmesi, bir ufûnet [kokuşma], bir günlük [otu] kokusu var. Bu rakamların biri Müslüman, biri değil! Yahya Kemal
Sayfa 105Kitabı okudu
Çün bahar-ızafer erdi ve gül-i feth açıldı, sim ü zer, yeryüzüne ezhâr-ı eşcâr gibi saçıldı. Çünkü zafer baharı erdi ve fetih gülü açıldı, gümüş ve altın yeryüzüne ağaçların çiçekleri gibi saçıldı. İbn Kemal'
Reklam
Ufukların Sultanı Fatih Sultan Mehmed asıl ve büyük fethin ka- leleri almakla değil, afak (kâinatı) ve enfüsü (iç dünyayı) keşfet- mekle mümkün olacağını Sahn-ı Seman Vakfiyesi'nde "küçük cihaddan büyük cihada müracaat" ifadesiyle dile getirmişti.
Bu noktada Yahya Kemal'in, "Biz İstanbul'da mekânı değil, zamanı fethettik" sözlerini hatırlatmak ve üzerinde düşünmek görevi omuzlarımızdadır. Zamanın fethi, İstanbul'un cisminin değil, ruhunun fethi de- mekti. "Feth"in kelime anlamı "açmak" olduğuna göre, İstan- bul'un fethi, İstanbul'un "açılması" anlamına geliyordu. Bir başka deyişle, İslam'ın kurmayı hedeflediği o büyük insanlık bahçesine açma, hakikate açılma hadisesi...
Avrupa kıtasında hiç de küçümsenmeyecek miktarlarda toprağa sahipti Osmanlı Devleti. Mesela Fatih, vefatında toplam 2 milyon 214 bin kilometrekare toprak bırakmıştı oğlu II. Bayezid'e. Bunun 1 milyon 703 bin kilometrekaresi Avrupa'da, yalnızca 511 bin kilometrekaresi Asya'dadır. Macaristan, Polonya, Ukrayna, Adriyatik kıyıları, hatta Ro- dos ve Girit adaları birer Osmanlı toprağı değil miydi? Yani kapladığı coğrafi alan bakımından Osmanlı Devleti, bugün büründüğü anlamıyla kusursuz bir Avrupa devletiydi. Sultan II. Abdülhamid devri haritalarında bile "Avrupa-i Osmânî" diye yazıldığını biliyoruz
Bir şâha kul oldum ki, cihân ana gedâdur Bir mâha tutuldum ki, yüzü şems-i duhâdır. Yani öyle bir padişahın kuluyum ki, bütün dünya onun dilenci- sidir. Öyle bir ay yüzlüye tutuldum ki, yüzü "şems-i duhâ"dır. Şems-i duhâ'nın, yani kuşluk vaktinde çıkan pırıl pırıl güneşin pörsümez yüzü... O güneşin yörüngesine girene ölüm hiç kâr eder miydi?
117 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.