Açıklama
“Korkuyor musunuz?” diye sordum dirseğine dokunarak, fakat
dirseği tahta gibiydi. Alçak sesle gülüp sessizliğe gömüldü.
Aslında sadece dudakları gülümsemeyle seğirmişti, gözlerinde
sadece gençlik ve korku vardı, bunun dışında hiçbir
şey yoktu. “Korkuyor musunuz?” diye tekrar sordum sevecen
bir şekilde.
Ağzından kelimeyi çıkarmaya çalışırken dudakları seğirdi ve
aynı anda anlaşılmaz, canavarca, doğaüstü bir şey oldu. Sağ
yanağıma doğru ılık bir rüzgâr esti ve şiddetle sallandım, hepsi
bu. Gözlerimin önünde solgun yüzün yerine kısa, donuk,
kırmızı bir şey vardı ve oradan kötü tabelaların üzerlerine
sanki tıpası olmayan bir şişeden kan döküldü. Bu kısa, kırmızı,
akan şeyde hâlâ bir çeşit gülümseme, dişsiz bir kahkaha
vardı. Bu kızıl kahkahaydı.
Onu, bu kızıl kahkahayı tanıdım. Onu, bu kızıl kahkahayı aradım
ve buldum. Şimdi tüm bu parçalanmış, eski hâlinden eser
kalmamış garip bedenlerde ne olduğunu anlamıştım. Bu kızıl
kahkahaydı. O gökyüzünde, güneşteydi ve yakında tüm dünyaya
yayılacaktı. Kızıl kahkahaydı bu! Kızıl kahkaha