Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

21. Yüzyılda Emperyalizm

Kod Adı Küreselleşme

Sungur Savran

Kod Adı Küreselleşme Sözleri ve Alıntıları

Kod Adı Küreselleşme sözleri ve alıntılarını, Kod Adı Küreselleşme kitap alıntılarını, Kod Adı Küreselleşme en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Biçimsel bir anlamda düşünüldüğünde hiçbir kelime insanlığın ona verdiği anlam dışında kendiliğinden içkin bir anlam taşımaz elbette. Ama kelimelere anlamını insanlık verir, tekil insanlar değil. Bunun anlamı, kelimelerin kullanıldığı tarihsel/kültürel/ideolojik bağlamda belirli bir içerik yüklendiği, sözlük anlamının yanı sıra önemli yan anlamlar kazandığı, dolayısıyla masum ve tarafsız olmadığıdır. “Küreselleşme” üzerine yapılan tartışmalarda bunun mutlaka göz önüne alınması gerekiyor.
Küreselcilik insanlığa tek ve kaçınılmaz yol olarak, emperyalist kapitalizmin öncülüğünde, sermayenin dizginsiz hareket ettiği, işçilerin ve emekçilerin birbirlerinden koparak atomize olduğu, “insanın insanın kurdu” olduğu bir dünyayı sunar. Bir kadercilik felsefesidir. Küreselciliğin çürütülmesi ve reddedilmesi uluslararası sermayenin ideologlarının savunduğu dünyanın dışında bir dünya olabileceğini kanıtlar. Teorik eleştiri bu başka dünyanın kapısını açar. O dünyaya girmek ise pratik eleştirinin, yani devrimin işidir.
Reklam
2050 yılının yapısını varsayarak bugün politika yapamazsınız. Küreselcilik bitmemiş bir süreci bitmiş gibi göstererek yanlış kılavuzluk yapmaktadır.
ABD’nin AB’ye yaklaşımı, başlangıçta destek, sonra da esas olarak kontrol altında tutma ve içeriden denetleme biçiminde olmuştur. Dışarıdan denetim aracı esas olarak NATO’dur. NATO başlangıçtan itibaren, Sovyetler Birliği’ne yönelik bir savaş aygıtı olmanın yanı sıra, ABD’nin Avrupa üzerindeki hegemonyasının da baş aracı olmuştur.
Günümüzün emperyalist karaktere sahip kapitalizmi öylesine ağır çelişkilerle karşı karşıyadır ki, bu çelişkilerin birinin ya da birkaçının olgunlaşarak patlayıcı bir karakter kazanması halinde dünya kapitalist sisteminin bir kargaşaya yuvarlanması, 1930’lu yılları bile aratacak bir parçalanma yaşaması, yani “küreselleşme”nin tam karşıtına dönüşmesi sadece bir olasılık değil, yüksek bir olasılıktır.
Gelecekte AB’nin giderek ulus devletler üstü bir devlet (yani büyük ölçekli bir ulus devlet) haline gelmesi ciddi bir olasılık.Bu süreç elbette sancılı oluyor, iniş çıkışlarla gelişiyor, bütünleşmenin farklı modelleri arasında mücadeleler yaşanıyor. Önce Avrupa Anayasası’nı Fransa ve Hollanda halklarının reddetmesi, ardından B Planı olan Lizbon Anlaşması’na İrlanda halkının “hayır” demesi, bütünleşmenin çok sancılı biçimde ilerleyeceğini gösteriyor. Buna karşılık Avro’nun yerleşmesinin, Avrupa Merkez Bankası’nın kuruluşunun onuncu yılında otoritesini sağlamış olmasının, Avrupa ordusunu inşa çabasının gösterdiği de bütünleşme yolunda bir iradenin var olduğu.
Reklam
ABD, AB içinde Truva atları taktiğini benimseyecektir. Bu Truva atlarının en önemlisi elbette çeşitli tarihsel, ekonomik, politik ve kültürel nedenlerle ABD ile arasında çok özel bir ilişki olan İngiltere’dir. Batı’daki Truva atının yanına ABD şimdi Doğu’da da başta Polonya olmak üzere bir dizi Truva atına sahiptir. Ama Türkiye’nin de ileride benzer bir rol oynayacağı konusunda umutludur.
KÜRESELLEŞME TEORİSYENLERİNE GÖRE,
Ulus devletin tarihsel işlevi sona ermiştir, artık hiçbir önemi yoktur, yakında ortadan kalkacaktır. Kısacası, küreselleşme kavramı, ulus devletin sonu fikrinden bağımsız olarak tanımlanamaz. Bir bakıma bu fikir küreselleşme teorisinin yüreğidir.
“Küreselleşme” bir dünya olgusu olarak geri çevrilemez, kaçınılmaz bir olgu mudur? Dikkatli bir inceleme bu sorunun cevabının olumsuz olduğunu gösteriyor.
Adı üstünde “çokuluslu” bir şirket, daha da ileri gidilirse “ulusötesi” bir şirket nasıl olur da “ulusal sermaye” sıfatıyla nitelenebilir? Burada son dönemde kapitalist dünya ekonomisi hakkında geliştirilmiş olan en yaygın ve köklü efsaneyle çarpışmak zorundayız. Bu yaygın efsaneye inat vurgulamak gerekiyor: Çokuluslular sermaye kontrolü bakımından bütünüyle ulusal şirketlerdir. Microsoft, Cisco, Hewlett Packard, General Motors, Ford, Chrysler, General Electric, WalMart Amerikan şirketleridir; Citibank ve Chase Manhattan Amerikan bankaları. Mercedes Benz, Volkswagen, Siemens, BASF, Metalgesellschaft Alman şirketleridir, Deutschebank Alman bankası. Toyota, Mitsubishi, Honda, NEC, Sony Japon şirketleridir, Mizuho Finans Grubu ve Mitsubishi Tokyo Finans Grubu Japon bankaları. Kimse bu şirketlerin ulusal aidiyetini yadsıyacak tek bir kanıt gösteremez, zaten kimse göstermeyi denememiştir bile. Esasında tersi yapılır. “Küreselleşme” teorisyenleri “ulusötesi” şirketten söz ederken, Fortune dergisi her yıl yaptığı 500 büyük şirket sıralamasında hangi ülkeden kaç şirketin sıralamada yer aldığını da belirtir. Sermayenin uluslararası merkezileşmesi, yani farklı uluslardan sermayelerin iç içe geçmesi, sadece farklı ulusların zaten bir birleşme sürecini (sancılı biçimde de olsa) yaşamakta olduğu Avrupa’da dikkate değer bir düzeye ulaşmıştır (Airbus, askeri malzeme yapımı vb.) Bunun dışında sermaye temel olarak hâlâ ulusal bir karakter taşır.
40 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.