Anıları, bir resmin parçalara ayrılmış ve asıldığı duvara saçılmış desenleriydiler sanki. Renkler değişmiş, ufuk yitmiş, nehir bitmiş, binalar yıkılmış, dualar tuğlaların arasında sıkışıp kalmış, ses farklılaşmıştı. Her şey buğulanmıştı gerçekten de. Sisliydi. Dokunmaya çalıştıkça dağılıyor, olup bitenleri saklamaya devam ediyordu. Hem oradaydılar, hem değildiler.