edebiyatı çok önemsediği için hayatı ıskalayan bir adamın, tam da hayatı ıskaladığı için edebiyatta kurduğu ilişkinin yeterince anlamlı olmayacağına dair bir tespit bize ne göstermeli?
romanda karşımıza çıkan gerçeğin değişmeyeceğini bilmek, değişebilecek tüm gerçekleri değersizleştiriyordu: yoksa hayatın kendisi dururken bir romanı niye severiz?
“akşam tarık’tan utana sıkıla arseniği alıp eve dönerken yanından geçtiğim insanlara baktım, bu insanlarla beni aynı dünyada tutan ne? bir ortak nokta arıyor insan. bir sınıftaki tüm öğrencilerin ortak noktası olacak en az bir gerçek vardır: hepsi hayatın okulda öğrenilmeyeceğini okulda öğrenmiştir. peki bu dünyadaki insanları, bu dünyada tutan ortak bir gerçek var mı? her birinin kabul ettiği en az bir gerçek bulabilir miyiz? ölümü dışarıda bıraktığımızda, hiçbir şey yok.”