"... bir de babaannem derdi ki; karadutun lekesini sadece kendi yaprağı çıkarır. İnsan da işte aynı bu ağaç gibidir. Yarana başka yerde ilaç arama, her yaranın merhemi kendi dalındadır."
Böyle duygulu ve "hüsran" tezlerin basit ve mantıklı gerekçelerle çürütülmesi, hep çok ironik gelir bana. Büyük ölçüde de gülünç. Duygusal zayıflığa rakip olarak; günün birinde dünyayı iyilik değil, belli ki matematikçiler kurtaracak zaten.
Okumak hiçbir zaman iyi gelmediğinden kötü bir alışkanlık olduğunu düşünürüm. Zira okudukça bambaşka dünyaların ve hayatların varlığına tanık olur, öğrendikçe ışıl ışıl bir gökyüzüne iman ederim. Dolayısıyla her kitabın son sayfası fevkalade zor bir gerçekliğe dönüş yolu olur benim için. Bu da acı vericidir. Anlatmak istediğim okumak hep daha çok umut etmeme sebep olur. Daha çok düşünmeme. Düşündükçe de beynimde patlayan her mayınla bir uzuv daha eksilmeme. Ama elbette işin komik yanı okumadan da yapamıyor oluşum. Çünkü tüm bunların öbür tarafında, içinde var olmaya çalıştığım bu dünya ve şu zaman, kötü bir müzisyenin elinde can çekişen bir kemandan çıkan sesler kadar dayanılmaz. O yüzden kitaplar ses yalıtımı başarılı birer sığınaktır her zaman.