Şimdi düşünüyorum da, evden uzaklaşmasaydım, dünyanın bizim sokaktan ve mahalleden ibaret bir yer olmadığını çok daha geç yaşlarda anlayacaktım. Bizim sokaktaki hepsi aynı müteahhidin elinden çıkmış evlerin, şimşir ağaçlarıyla yeşillendirilmiş bahçelerinden dolayı dünyadaki bütün bitki örtüsünün bu sık yapraklı ve çiçeksiz ağaçlardan oluştuğunu düşünen diğer çocukların aksine, ben evlerin bahçelerinde başka bitkiler, başka ağaçlar ve çiçekler
gördüm.
Başka sokaklarda başka oyunlar oynandığına tanık oldum.İnsanın kendisini zamanda ilerleyen bir nokta
olarak görmek istediğini,ama aksine, bizim sabit durduğumuzu ve zamanın bizim üstümüzden akıp geçtiğini öğrendim.
Bazen çocukluk bana uzun, içinden çıkılamayacak, bir türlü bitmeyen bir zaman gibi gelirdi. Birbiri ardına gelen sıkıcı, tamamen sürprizsiz günleri biraz olsun farklı kılacak şey, uzaklara gidip yeni şeyler keşfetmek, bir daha dönememe ihtimaline karşın yine de uzaklaşmaktı. Bu, belki sahte bir isyandı ama her şeyden çok da büyük bir zafer
beklentisiyle gelen özgürlüktü.
Uzun yıllar sonra, artık ikimiz de birer yetişkin olduğumuzda o günlerden bahsederken kardeşim, "Biliyor
musun," dedi, "biz sigara kağıdı toplarken senin bizden ayrılıp gitmelerini çok kıskandım. Çünkü sen her akşam eve bana anlatacak bir hikâyeyle dönerdin. Bizimse elimizde, beş para etmeyen parlak kağıtlardan başka şey olmazdı."