Senaryo, aynı zamanda oyundur, mimiktir, sinematografik tekniktir, mizansendir ve de yönetmenliktir. Bir filmde senaryo yazarının sinema sanatının izlediği gelişme nedeniyle
şimdiye dek birincil derecede önem taşımasına, yönetmenden hemen sonra gelmesine karşın bu önem hep göz ardı edilmiş, karanlıkta bırakılmıştır. Sanatlar birebir anlattıkları üzerinden yargılanıyorsa -zaten başka nasıl yargılanabilirler ki?- senaryo yazan film için elinden geleni yapsa bile sonradan kendini ifade edebildiği avuntusuna asla sahip olamayacak olan bir sanatçıdır. Bu nedenle yaratıcılık konusunda çektiği sancılarıyla beraber, bir buluş, yaratış, teknik, psikolojik, edebi farkındalık tedarikçisinden başka bir şey sayılmaz; sonradan bu malzemeyi dehasıyla kullanmak ve kendini ifade etmek yönetmenin işidir. Bu yüzden senaryo yazarı daima gölgede kalan kişidir; başkalarının başarısı için kanını feda eder ve filmin başarısının üçte ikisi ona ait olsa bile yönetmenin, aktörlerin ve yapımcının adının yazdığı afişte kendi adını asla göremeyecektir. O, genellikle görüldüğü üzere, geride kalan mesleğinde bir deha sergilese ve çok iyi para kazansa bile asla şu sözleri söyleyemez: "Bu filmi ben yaptım ... Bu filmde kendimi şöyle ifade ettim ... Bu film ben demektir."
İnsan en tatsız şeyleri hayal edebilir ve hayalinde bunların kesinlikle doğru olduğunu kabul eder. Ama bu varsayımların, daha doğrusu bu gerçeklerin onaylanması sanki hiçbir şey hayal edilmemiş gibi her zaman beklenmedik, üstelik acılı bir biçimde yaşanır.
Odysseia destanında Odysseus kimdir, neyi temsil eder? Odysseus, destanda uygar bir erkektir, uygarlığı temsil eder. Uygarlaşamamış erkekler olan bütün öteki kahramanlar arasında Odysseus uygarlaşmış olan tek erkektir ... Peki, Odysseus'un uygarlığı nereden bellidir? Onun önyargıları olmamasından, daima, her ne pahasına olursa olsun, sizin dediğiniz gibi onur, haysiyet ve başarı sorunları karşısında bile mantığıyla hareket etmesinden bellidir ... Zeki, nesnel, hatta bilimsel diyebileceğim halinden bellidir ... " diye devam etti Rheingold. "Elbette, uygarlığın da sakıncaları vardır ... Uygar insanlar, onur sorunu diye tanınan sorunların önemini çok çabuk unutur ... Penelope uygar değil, geleneksel bir kadındır ... Mantığı anlamaz, tek anladığı şey sezgidir, kandır, gururdur ...