Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Mutlak Gerçeğin Sesi

Kur'an Kılavuzu

Murat Sülün

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
Bir doğrunun cahili olanlar binlerce yanlışın âlimi olurlar!
Kuran Okumak İsteyenlere Önemli Bir Tavsiye
10. Kur'ân okuru; detaya girmemeli, kılı kırk yarmamalıdır. İlk Müslüman neslin yaptığı gibi Kur'ân'ı az ve öz öğrenip hayata geçirmeyi hedeflemelidir. Bu dinin hakim karakterinin bütün mahlukata karşı hoşgörülü, 'öteki'ne saygılı, kolaylıkçı bir din olduğunu unutmamalıdır. Bunun uzantısı olarak; inanç alanında Akaid kitaplarını değil, Kur'ân'da anlatılanları esas almalıdır. Çünkü bu kitaplara şahsî, zümrevî, mezhebî, siyasî kaygılar, âfakî kanaatler girmiş; basitlikten ve yalınlıktan uzaklaşılmıştır. Aynı illet, ayetlere alâkalı alâkasız birtakım anlamların yüklendiği, uzmanlarının bile anlamakta zorlandığı dil tahlilleri ile ve olağanüstülüklerle dolu tefsirler için de geçerlidir. Kur'ân mesajı tefsirlerden değil, bizzat Kur'ân'dan alınmalıdır. Ahlâk alanında da Tasavvufî eserlerdeki havâssa mahsus yüksek ahlâk değil, Kur'ân'ın öngördüğü o sade Muhammedî ahlâk hedeflenmelidir. Sosyal alan (muamelât) hakeza... Unutulmamalı ki Kur'ân'ın hukukî "ilke'leri, bugün hemen bütün dünya hukuk sistemleri tarafından benimsenmiştir. Dolayısıyla, Kur'ân'ın evrensel nuru, reel uygulama alanı var mı yok mu, insanlar buna hazır mı, bu uygulamaları hak ediyorlar mı, diye bakmadan üç-beş tane cezaî hükme (ukûbât) feda edilmemelidir. Ahlâk, itikat, ibadet, muamelât ve ukûbâttan oluşan 5 katmanlı Kur'ân piramidinin en dar, en küçük uç kısmındaki birkaç cezaî hükme reel hayatta yer açacağız, derken, koca bir piramidi toprağa gömmemeli...
Sayfa 304
Reklam
Ötekini Kurtarmak ya da Yok Etmeye Çalışmak Üzerine
İslâmiyetin temel hedefi 'fitneyi ortadan kaldırmak' ve 'dini tamamen Allah'a ait kılmak'tır. Hiç kimsenin dine girmeye zorlanamayacağı ve farklı dinlerin kıyamete kadar devam edeceği Kur'ân'da da teslim edilen bir realite olduğuna göre, ilgili fitne ayetinden herkesi Müslüman yapmak gerektiği anlamı çıkmaz. Burada kastedilen; baskı, anarşi ve hukuksuzluğu ortadan kaldırmaktır ki tamamen dünyevî bir hedeftir. Neyin hak neyin bâtıl olduğu apaçık ortadadır; makam-mevkî hırsıyla hareket etmeyen normal (güdümsüz, şartlanmamış) bir insan bunu kabul eder; etmeyen de kendi seçiminin sonucuna katlanır. Irklar, inanışlar, coğrafyalar, biz ve öteki şuurları, insanların bizzat kazandıkları şeyler değildir; insanlar bunların içinde doğmaktadır. Allah herkesi kendi ortam ve şartlarında değerlendirir. Ortaçağ Hıristiyan mantığıyla, 'Öteki'ni kurtarma adına ötekini yok etmemeli; 'ötekini kendimize benzeteceğiz' diye kendimizi tüketmemeli, ötekini olduğu gibi kabul edip onunla bizzat kendisi olarak' ne tür ilişkiler geliştirmek gerektiği' üzerinde kafa yormalıyız. Toplumları inşa eden siyasîler, eğitimciler ve din adamları olarak şu husus üzerinde düşünmeliyiz: Türk-Japon muhabbeti örneğinde olduğu gibi, insanlar uzaktan pekala birbirlerini seviyorlar da neden yakınlaştıkça uzaklaşıyorlar? Asıl marifet, insanın yakın temas halinde olduğu kişileri sevebilmesi ve onlar tarafından sevilebilmesi değil midir?
Sayfa 262
Kuran'ın Yazılı Değil Sözlü Bir Aktarım Olması Üzerine
Kur'ân'ın kitabiyeti, asıl vahiy kâtiplerince yazıya geçirildikten sonraki durumu için söz konusu edilebilirse de Kur'ân vahiyleri kitaplaştırılırken yine ‘yazı dili'yle değil, sözlü bir hitap olarak kaydedilmişlerdir. Kitabî dil hitabî dilden farklıdır; bağlamın esas olduğu hitabî dilde yer verilmesine gerek olmayan "zaman, mekân gibi hususlar, ortak geçmiş tecrübeler, konu hakkındaki ortak bilgiler, kelimelere dökülmesine gerek olmayan, yani konuşanların ve dinleyenlerin diğer noktalar sayesinde paylaştığı anlamlar" yazılı dilde veril(e)mediği için, hitabî dilin muhatapları tarafından rahatça anlaşılan mâna/ mesaj, yazılı metnin -bağlamdan bîhaber- muhatapları tarafından anlaşılmaz; böylece, gerçek anlamla alâkası olmayan saçma-sapan anlamlar ortaya çıkar. Çünkü yazılı metin hepsine müsaittir; çok su götürebilmekte, hepsini kaldırabilmektedir. Nitekim iç-savaşlarda, Kur'ân'ın bağlamından habersiz cahil kitleler (Havâric), ilgili ayetlere alâkasız anlamlar atfettikleri için, Hazret-i Peygamber'in dizinin dibinde yetişen âlim sahabiler 'Kur'ân'ın gerçek anlamının sağlaması' demek olan Sünneti esas almışlardır.
Sayfa 122-123
"Birkaç gün hariç, bize asla Ateş dokunmayacak!" diyorlar. De ki: "Allah'tan söz mü aldınız?.."
Konfüçyüs'e: “Bir ülkede yönetici olsaydınız, ilk iş olarak ne yapmak isterdiniz?” diye sordular. “Kuşkusuz ilk iş olarak dili düzeltirdim." diye karşılık verdi. Dinleyiciler şaşırdılar: “Niçin?” dediler. Konfüçyüs'ün karşılığı şöyle oldu: “Çünkü" dedi, "dilde bozukluk varsa, söylenen şey, söylenmek isteneni anlatmaz; söylenen, istenen anlamı yansıtmazsa, yapılması istenen şey yapılmaz; istenen yapılmazsa, ahlâk ve san'at bozulmaya uğrar; eğer ahlâk ve san'at bozulursa, adalet doğru yoldan çıkar; adalet doğru yoldan çıkarsa, halk çaresiz bir bunalıma sürüklenir. Sonunda söylenen söz hakkında doğru karar verme fırsatı kalmaz. Böyle bir durumu önlemek her şeyden önemlidir.”
Sayfa 241 - EnsarKitabı okudu
Reklam
"Her bilgi sahibinin üzerinde bir bilen vardır."
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.