Ruhun gıdası müzik değil Kur’an’ı Kerim’dir. Yıllardır nesiller “Ruhun gıdası müziktir.” gibi hıleli sözlerle tuzaklar kuruldu ve insanların psikolıjisine sinsice saldırıldı. Yeryüzünde Asrı Saadet denen yüzyılda İnsanlar Kur’an ile ruhunu dinlendirip huzur buluyor ve öyle bir lezzet veriyor ki başka bir arayışa girmeye gerek kalmıyordu. Ancak şimdi müzik dinlemek ne ruhunuzu doyurabiliyor ne de karnınızı. Hatta Müzik daha çok acıktırıyor ve kendine bağımlı hale getirip insanı hastalıklı bir duruma sokuyor bunu yaparken de sinsice yapıyor farkında olamıyosun. Kur’an demişken: algılarımız kirletildiği için Kur’an’ın ne demek olduğunu tam olarak bilmiyor yada yanlış biliyoruz. Mesela en basiti eşi ve benzeri olmayan bir tarzda olmasıdır yani sanılanın aksine asla tam bir arapça değildir. Arapça olmasına rağmen arapçadan farklı ve kendine özgü benzersiz bir kelime ve gramer yapısına sahip. Hatta o kadar ki o dönemin en ünlü şairleri edebiyatçıları Ayetlerle tanıştıkları zaman sırf ayetlerin benzersiz oluşundan dolayı Allah’ın son elçisi olan Hz.Muhammed’e inanmış ve İslamiyete girmişlerdi.
Musibetlerle toplumu ibret ve tefekkür noktasına çekmek her risalet devrinde gördüğümüz bir sünnetullahtır. Her musibet bir elçidir:belalar, hastalıklar, sıkıntılar elçidir. Doğru okunursa birer ayettir. İnsanın özüne, fıtratına, ne kadar zayıf bir varlık olduğuna dikkat çeken ve insanın kendi kendini muhakeme etmesini sağlayan ibretlerdir.