Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Halidîler, Hamidiyeliler, Bedirhaniler ve Taşnaklar

Kürt- Ermeni Coğrafyasının Sosyopolitik Dönüşümü

Sedat Ulugana

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
Kürdistan'da son derece örgütlü olan Halidilik, temellerini Şia ve Hıristiyanlık karşıtlığı üzerine kurmuştu ki Halidile­rin teorideki Hıristiyanlık karşıtlığı zaman içinde sahaya pra­tik olarak da yansıyınca misyonerlik kurumları tehlikeye gir­ diler. Halidili şeyhlerin kumanda ettiği aşiret reisleri, özellik­le Bitlis civarında defalarca Protestan Amerikan misyonerle­rin canlarına kastettiler.Ancak dünyanın öbür ucundan çı­kıp gelen ve kendilerini lsa'nın havarileriyle özdeşleştiren bu "neo-havariler" hemen sinmediler, aksine bu tarz olayların üzerine soğukkanlılıkla gittiler.Halidiler ile Protestan mis­yonerler arasındaki çatışma, yarım yüzyılı aşkın bir süre bo­yunca Bitlis özelinde şiddetli bir seyir izledi ve 1915 yılında, bu civardaki Hıristiyanların yok olmasıyla ya da yok edilmesiyle sona erdi.
Sayfa 138 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
Kadro tarzı bir örgüt­lenme ağına sahip bu yeni tarikatın ( halidilik) Van Gölü hinterlandında­ ki temsilcisi başlarda Nehri ailesiydi. Yüzylları aşan Kadiri geç­mişiyle bölgenin etkin ailesi olan Nehrilerin Nakşibendi-Ha­lidiliğe geçiş yapmaları, Van ve Bitlis çevresinin sosyo-politik çehresini tamamen değiştirdi. Mevlana Halid'in halifesi olan Seyyid Taha, bölgedeki diğer dini otoritelerden farklıydı. Yaşa­ma dair her şeyle ayrıntılı bir şekilde ilgilenmesi, onu geniş kit­lelerin toplumsal yaşamlarının merkezine soktu. Hocası Mevlana Halid'in özetle "Biz derviş kimseleriz, siyasetten anlama­yz," takiyesine rağmen, o bölgedeki hiçbir siyasal, toplumsal ve askeri gelişmeye kayıtsız kalmadı.İddiaya göre Seyyid Tahanın politikaya olan meyli, onu Botan Emirliği'nin tasfiye sü­recinde Bedirhan Bey'in giriştiği Nasturi kırımında aktif bir ta­raf yaptı.Söz konusu süreçte yörede bulunan Batılı tanıkla­ra göre o, Bedirhan Bey'i ve Müslüman kitleleri Hıristiyan Nasturilere ve Ermenilere karşı ajite eden bir "kan dökücü" ve "ci­hat" temelli şiddet kışkırtıcısıydı. Öyle ki şehre indiğinde Hıristiyanları ve diğer inançlara bağlı kişileri görmemek için yüzü­nü bir peçeyle saklardı. Mevlana Halid'den esinlenerek uygula­dığı bu ritüel, halifeleri ve müritleri tarafından nadiren de ol­sa uygulanacaktı.
Sayfa 70 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Şeyhlerin güçlenmesinin kaçınılmaz sonucu, emirin zayıfla­ması idi. Öyle ki Selim Han, Norşin (Göroymak-Çukur) isim­li muhitte isyan halinde bulunan Ezdi Kürtlere tek başına mü­dahale edebilme iradesini bile gösteremez hale gelmişti. Döne­min etkili şeyhlerinden Şems-i Bitlisi'nin oluşturduğu "derviş­ler ordusu" ile Ezdilere saldırabildi. Özetle, şeyhler Kürdis­tan'ın diğer yerlerinden farklı olarak Bitlis'te daha erken bir dö­nemde etkin olmaya başladılar.
Sayfa 35 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
Jön Türk Devrimi Bitlis Vilayeti'ne bambaş­ka bir şekilde yansıdı. Ermenilerin "kurtuluş", Kürtlerin "şeri­atın sonu" dolayısıyla devlet nazarındaki üstünlüklerinin yiti­rilmesi tehlikesi olarak gördükleri Meşrutiyet, bu muhitte cid­di manada şeyh engeline takıldı. Öyle ki devrimden kısa bir za­man önce, şeyhler iradeleri
Sayfa 269 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
Seyyid Ali'nin isyana tam olarak katı­lp katılmadığı ya da katıldıysa, katılma düzeyinin ne olduğu­ na dair net bir bilgi yoktu. Kendisinin direnmeden askerlere teslim olması da ayrıca kafalarda soru işaretleri yaratıyordu.Ancak Bitlis valisi, bu konuda elinde "kanıtlar" olduğunu ısrarla vurguluyor ve onun kesinlikle suçlu olduğuna
Sayfa 344 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
Sınır bölgelerinin tespi­ti için yüzyılın başlarında teşkil edilen uluslararası komisyon­ da Osmanlı'yı temsilen Kürdistan'da bulunan Mehmed Hur­şid Paşa, sahada yurtluk-ocaklık statüsüyle mevcut olan emirliklere yeterince müdahale edilmemesinden yakınıyordu. II. Mahmud'un Sivas Valisi Reşit Paşa'yı ayrıca "bütün Kürdis­tan'ın valisi" olarak atayıp, son derece geniş yetkilerle donat­ması, Osmanlı'nın Kürdistan'da, özellikle de Bitlis'in hinterlan­dı olan Garzan' da Ezdi ve Sünni aşiret mekanlarında uygulaya­cağı sınırsız şiddetinin yolunu açtı. Binlerle ifade edilecek in­san korkunç yöntemlerle katledildi ve muhitteki maddi serv­ete ve edinime el konuldu. Öyle ki bu yıllarda Bitlis'e uğrayan bir lngiliz rahibin elindeki seyahat fermanında II.Mahmud'un mührünü gören Şerif Bey, mektubu sinirli bir şekilde rahibin yüzüne fırlatır. Zira Mahmud, bu bölgede var olan huzur ve re­fahı bozan olumsuz bir karakter olarak anılıyordu..
Sayfa 48 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Devletin, özneye dönüşme çabası içindeki aşiretlere emirlik­ler sürecinde olduğu gibi tasfiye planlarıyla karşılık verme politikası 1890'larda çöktü.Halitli şeyhler ve emirlik sülalele­ri gibi tek ve kitleler üstü bir güce sahip olamayan, mir aşiret­lik sürecinden beri tekrar güçlü bir aktör olma arzusuyla per­vasız bir şiddet sarmalının içinde bulunan birden fazla bileşen­den husule gelen Sünni aşiretlerin, devlet için son derece işlev­sel hale gelebileceğini anlayan Abdülhamid, akrabası Zeki Pa­şa'yı bölgeye gönderdi. Zeki Paşa, bölgenin yükselen stratejik önemine odaklanmış olan Rusya'ya karşı, Osmanlı'nın da­ ha önce de Kürt emirler vasıtasıyla Safevilere karşı yaptığı gi­bi Şark hududunda doğal bir set oluşturma ve güçlenen Erme­ni milliyetçiliğini bastırma (Ermeni milliyetçiliğiyle paralel ge­lişen Protestan ve Katolik mezheplerinin yayılmasını da en­ gelleme) gibi başat hedeflerin yanında, eşraf ve şeyhlere karşı bir denge unsuru da olabilecek bu aşiretlerden askeri birlikler oluşturmaya çalıştı. Yani devlet eskiden beri zayıflatmaya ça­lıştığı aşiretleri 20. yüzyıla on yıl gibi kısa bir süre kala, bu defa güçlendirtmeye çalıştı.
Sayfa 108 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.