Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Kürt-İslam Ayaklanması

Uğur Mumcu

Kürt-İslam Ayaklanması Gönderileri

Kürt-İslam Ayaklanması kitaplarını, Kürt-İslam Ayaklanması sözleri ve alıntılarını, Kürt-İslam Ayaklanması yazarlarını, Kürt-İslam Ayaklanması yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Karabekir Paşa’dan sonra, Konya milletvekili Refik Bey (Koraltan) söz aldı. - Devrimi hiçe indirmek ve cumhuriyeti yıkmak, vatanı yeni bir kargaşaya sokmak ve parçalamak gibi gerici ve lanetli düşünceler, Doğu’da bozgunculuk ateşi yakmıştır. Biz burada sözcükler üzerinde tartışırken, orada haklarını korumak istediğimiz kardeşlerimizin kanı akmaktadır. Şimdi oradaki aziz kardeşlerimiz bize diyorlar ki: Biz temiz kanımızı akıttık. Size bir vatan, bağımsızlık, yaşam ve ulusu mutluluğa götüren devrim verdik. Bizim ruhlarımızı üzmeyin; yurdun esenliğine, yaşamına, cumhuriyete suikast etmek isteyen gericilerin tez elden yurttan kovulup yok edilmeleri için bu yasayı kabul edin.”(192)
Şeyh Sait, ayaklanmanın bu kadar çabuk başlamasını beklemiyordu. Ancak ok yaydan çıkmıştı. İki gün önce de kardeşleri Şeyh Mehdi ve Şeyh Tahir, Serdi Köyü’nden geçmişler ve Genç’e gelerek postaneyi basmış, kasada ne buldularsa alıp götürmüşler ve telgraf hatlarını da kesmişlerdi.(152) Ayaklanma başladı. Genç İli merkezi Darahini, Şeyh Sait kuvvetlerinin eline geçti; Şeyh Sait, Ziraat Bankası ve Mal Sandığı’na girdi ve kasalardaki paraları Yusuf Ağa’nın evine taşıttı. Darahini, Kürdistan’ın geçici başkenti olacaktı.
Reklam
Bunun üzerine araya Şeyh Abdurrahim girdi: “İstediğiniz adamların hepsi de suçlu değiller. Bunların içinde suçlu olmayanlar da vardır. İzin verin bunlar dışarı çıksınlar. Ne yaparsanız yapın.”(147) Teğmen Hüsnü, Şeyh Abdurrahim’in bu önerisini kabul etti. Ama ne olduysa o anda oldu; Şeyh Abdurrahim, subay ve askerler üzerine ateş açtı!(148) Subayları esir aldı. Artık ok yayından çıkmıştı. Yaklaşık iki yıldır hazırlanan Kürt-İslâm Ayaklanması Piran’da basit gibi görünen bu olayla başladı.
Ayaklanmanın odak noktası Nakşibendî tarikatıydı. Hem Şeyh Sait hem Seyit Abdülkadir aynı Nakşibendî kolundan geliyorlardı. Her ikisinin dedesi de Mevlana Halid’in öğrencileriydi. (Nakşibendîlik, 1300’lü yıllarda Buhara kenti yakınlarındaki Kasrı Arifan’ın Nakşibent köyünden Mehmet Bahattinül Üveysül Nakşibendî adlı bir Türk’ün öncülüğünde kurulan bir İslâm tarikatıdır.)(126) Nakşibendî tarikatını Kürtler arasında yayan, Mevlana Halid’di. Süleymaniyeli bir Kürt olan Mevlana Halid, 1800 yılının başında Abdullah Dahlavi’den icazet alarak Nakşibendîliği Kürtlere de benimsetmişti.(127) Bağdat’ta oturan Mevlana Halid, Nakşibendî Kürtler arasında Bağdadi diye de tanınırdı. Destur vererek, müritlerinden bazılarını halife yapmıştı. Bu müritlerden biri Nehri’li Seyit Taha, öbürü de Bismil’in Cilustun köyünden Palulu Şeyh Ali Sebti’ydi.
Hormek Aşireti’nden, yiğitliği ile yöresel söylencelere konu olan Mustafa Zeynel’in torunu Veli Ağa ile Zeynel’in kardeşi, Hallo diye bilinen Halit Ağa’nın sesleri birbirine karışıyordu. - Halit Bey, erkekçe konuşalım. Biz Kürt değiliz. Nemrut’la akrabalığımız yoktur. Siz, Hamidiye Alayı oldunuz, yıllarca birbirimizi kırdık. Bu defa sultan olmak isterseniz, biz size kul olmayız. Biz beylik istemiyoruz. Bırakın kardeşler gibi yaşayalım.
Baytar Nuri, Koçkiri Ayaklanması’nın Kürt bağımsızlık savaşında bir aşama olduğunu da yazıyordu. Genelkurmay Başkanlığı’nca yayınlanan Türk İstiklal Harbi adlı kitapta da aynı yargıya hemen hemen aynı sözcüklerle yer verilir: “Siyasi bakımdan büyük önem taşıyan bu harekât dolayısıyla, Kürt bağımsızlığı davasının ilk basamağının Koçkiri olayları ile kurulmak istendiği, bu dış etkilerin en açık ve kesin delilidir.”(102)
Reklam
Vakit gazetesi Başyazarı Ahmet Emin (Yalman), Gazi Paşa’ya “Kürt Sorunu’na değinmiştiniz” diyerek konuya girmiş ve yanıtı 64 yıl gizlenen şu soruyu sormuştu: “Kürtlük sorunu nedir? Bir iç sorun olarak değinseniz iyi olur.” Gazi Paşa’nın yanıtı şöyleydi: - Kürt Sorunu, bizim, yani Türklerin çıkarları için kesinlikle söz konusu olmaz. Çünkü bizim ulusal sınırlarımız içinde Kürt öğeleri öylesine yerleşmişlerdir ki, pek sınırlı yerlerde yoğun olarak yaşarlar. Bu yoğunluklarını da kaybede ede ve Türklerin içine gire gire öyle bir sınır oluşmuştur ki, Kürtlük adına bir sınır çizmek istesek, Türkiye’yi mahvetmek gerekir. Örneğin Erzurum’a giden, Erzincan’a, Sivas’a giden, Harput’a kadar giden bir sınır çizmek gerekir. Ve hatta Konya çöllerindeki Kürtleri de göz önünde tutmak gerekir.
Baytar Nuri’nin babası İbrahim Efendi tarafından kaleme alınan bu muhtıradan sonra Batı Dersim Aşiret Reisleri adına TBMM’ye 25 Kasım 1920 günü şu başvuru yapıldı: “Sevr Anlaşması gereğince Diyarbakır, Elazığ, Van ve Bitlis illerinde bağımsız bir Kürdistan kurulması gerekiyor. Bu nedenle bu oluşturulmalıdır. Yoksa bu hakkı silah zoruyla almaya mecbur kalacağımızı beyan ederiz.”(78) Amaç, bir Kürt devleti kurmaktı. Alişan Bey, Ovacık, Hozat ve Çemişkezek’te aşiret reisleri ile toplantılar yaptı. 45 bin milis hazırdı. Aşiret reisleri, Kürdistan kurmak için yemin ettiler.
Kürdistan Teali Cemiyeti, Alişan Bey’i Dersim’e (Tunceli) göndererek örgütün burada da kurulmasını istiyordu. Alişan Bey, Baytar Nuri ile birlikte Dersim’de örgütü kurdu. Aynı günlerde Baytar Nuri de Zara, Divriği, Kangal ve Hafik ilçeleriyle Umraniye, Beypınar, Celalli, Sincan, Hamo, Zınara ve Domurca bucaklarında Kürt Teali Cemiyeti’ni kurmaktaydı.
Bristol’un bu yazısının ekindeki askeri ataşenin raporunda da şunlar yazılıydı: “Kürt akımı ciddiye alınmamalıdır. Kürtler bir lider bulamamışlardır. Onları düzene koyacak güçte kimse yoktur. Şerif Paşa, kendi ülkesinden izin almamıştır. İstanbul’daki iki Kürt Derneği de oturup uzun uzun tartışmakta, ancak ortaya bir lider çıkaramamaktadır. Halen Süleymaniye’de bulunan Kürt Kongresi, bir başkan seçmek ve bir program üzerinde birleşmek için çağrıda bulunmuş, ancak Kürt aşiret reislerinin üçte ikisi bu çağrıya katılmamışlardır. Askeri ve siyasal liderlikten yoksundurlar.”
310 öğeden 201 ile 210 arasındakiler gösteriliyor.