Sartre, ‘Varlık ve Hiçlik’ kitabının ‘bakış’ bölümünde bakanın, bakılana verebileceği dehşet duygusunu anlatır. Görülmeyi ruhsal, varoluşsal ve toplumsal boyutlarıyla ele alarak başkasının bakışına maruz kalmanın nasıl hissettirdiğini şöyle açıklar: “Kendimi görürüm, çünkü biri beni görüyordur. Sırrımı ele geçirmiş, beni düşman bir dünyanın orta yerinde savunmasız, incinebilir, çırılçıplak bırakmıştır...
İşte, Kobo Abe ‘Kutu Adam’ romanında; görmek – görülmek üzerinden gerçeği, düşü, hayali ve hakikati kendi deneyiminden yola çıkarak anlatır. Ama sadece bu değil. Kapitalist toplumda adeta can çekişen ve yalnızlaşan, sisteme güveni kalmamış bireyin kaçışını ve yeniden var olma mücadelesini yarattığı bir anti kahraman olan ‘Kutu Adam’ üzerinden ele alır..
Diyelim ki dünyaya yabancılaşmışsınız, evrendeki varlığınızla yokluğunuz birbirine eşdeğer.Nasıl bu evrende bir yer kaplayabilirsiniz? Bir kutu, bunun için çok elverişli olabilir.Bedeniniz bu dünyada yer kaplamayabilir, böyle hissedebilirsiniz.Ama bir kutu ile evrende birkaç metrekarelik yer kaplarsınız ve evren sizin ağırlığınızı bir nesne aracılığıyla hissedecektir.
Şahsen, kutu adamın sadece dünyadan kaçmak adına bir kutuya sığındığını düşünmüyorum. ''adam'' ismini edinemeyen birey, ''kutu adam'' olarak varolmak ister.
Son olarak Yazarın ilginç bir dili var lakin bazı yerlerde çok imgeleme vardı.Ama farklı bir tarz. Okunabilir yeni tarzları tanımak açısından. Ama kitap okuma alışkanlığı olmayanlar hiç bulaşmasın derim.