''Buradaki yalnızlığım geceleri göğün sonsuzluğuyla birleşince, koca evrende tek başımıza olduğumuz düşüncesi beni dayanılmaz bir boşluğa iter. Karanlık kuyuya atılmış bir çocuk gibi yukarılara bakar, bağırırım. Çığlığım yankılanır. Biri olmalı orada, gökyüzünde yakarışımızı duyan ya da kör kuyuya düştüğümüzü bilen biri. Yardım etmesi değil, sırf bizi kimsesizlikten kurtarması için; otlar, böcekler, kuşlar için olmalı. Yoksa bütün bu yıldızların arasında, sonsuz karanlığın içinde, nereden gelip nereye gittiği bilinmeyen zaman ırmağında insan çok yalnız, çok çaresiz kalır. Dinlerin anlattığı gibi bir tanrıdan söz etmiyorum. Öyle bir tanrının dünyaya bir anlığına gelip sonra yok olan bizden kurbanlar ya da yeminler istemesini safça bulurum. Yüce gücün böyle oyunlara ihtiyaç duyduğunu düşünmek, onu hükümdar olmaya özenen basit bir insan seviyesine indirmek olur. Oysa onun kudreti var olmasında, bizi yalnız bırakmamasındadır. İçinde sıkıştığım kuyunun dibinde ağlarken, her şeyin bir nedeni olup olmadığını bilmediğimi iyice anlar, birden soluksuz kalırım.