Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Lâiklik Prensibi ve Atatürk

Faruk Güventürk

En Eski Lâiklik Prensibi ve Atatürk Gönderileri

En Eski Lâiklik Prensibi ve Atatürk kitaplarını, en eski Lâiklik Prensibi ve Atatürk sözleri ve alıntılarını, en eski Lâiklik Prensibi ve Atatürk yazarlarını, en eski Lâiklik Prensibi ve Atatürk yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Din nedir? Din; Allah tarafından konulmuş bir kanundur. Herbert Spencer'e göre İNSAN ZEKASININ ÜSTÜNE ÇIKAN, HER YERDE HAZIR VE NAZIR OLAN BİR VARLIĞA İNANÇTIR. Din; Ruhumuzla sezdiğimiz ve aklı selim ile düşünüp kabul ettiğimiz ilâhi bir kanundur. İlaçların dindiremediği acıların ilacı, harap gönüllerin şenliği, iyilik, adalet, feragat, sadakat, fazilet ve samimiyet kaynağı insan vicdanında yaşayan inanma ihtiyacının en parlak ve berrak tecellisidir. Din; insan ihtiraslarını frenleyen en kuvvetli bir vasıtadır. Din; AMELİ SALİH İLE İNSANI MANEVİ SAADETİN EN YÜKSEĞİNE ÇIKARMAKTIR. AMELİ SALİH KENDİ NEFSİNE, AİLESİNE, YURDUNA ve MİLLETİNE, BÜTÜN İNSANLARA FAYDASI DOKUNAN İYİ, HAYIRLI İŞLERİN HEPSİDİR. Görüyoruz ki; dinsiz bir millet olamaz. Din, ruhlara saadet, ahlâka kuvvet, insanlara inanç ve güven verir. İnsanları kötülüklerden alıkor. Ancak din dünya işine, devlet işine karışmadıkça ve Allahla kul arasında kaldıkça, bu kural geçerlidir.
(Doğru)
Tarih göstermiştir ki; Din kişisel çıkarlara ve sömürülmeğe çok elverişlidir. Kayıtsız ve şartsız bir hürriyet içinde olduğu zaman bundan en çok sefil ruhlu din simsarları ve daha sefil politikacılar faydalanır ve birçok anarşinin nedeni olurlar. Osmanlı Tarihinde olduğu gibi Cumhuriyet devrinde de çeşitli olaylarda bu görülmüştür.
Reklam
Laiklik
Hıristiyanlık dünyasında Rönesanstan sonra Kilise ile hükümdarlık birbirinden ayrılmış, hükümdarlar devlet ve dünya işleri ile uğraşırken Kilisede sadece din sorunları ile meşgul olmuşlar, ne Kilise ne de Papazlar uygarlık ve Teknik alandaki ilerlemenin karşısına çıkmamışlar, devletin iç ve dış politikasına hiç karışmamışlardır. Buna karşılık Osmanlı devletinde; Hilafet ve saltanat aynı kişinin elinde bulunduğundan din daima devlet işine karışmış ve her çeşit ilerlemeye, ilme, tekniğe, açık olan İslam dini yobazla, haris politikacılar elinde bir oyuncak olmuş ve her türlü yeniliğin karşısına din dikilmiş ve bu yüzden matbaa bile Türkiye'ye 260 sene sonra binbir zorlukla girebilmiştir.
Laik Devlet: Dini akide ve esaslara dayanmayan devlet demektir. Koca Osmanlı İmparatorluğunun çöküş sebeplerini incelediğimiz zaman : 1. Halife 2. Medrese 3. Yeniçeri ocağı gibi üç başlı yılan buluruz. Bunların ikisi (Halife ile Medrese) daima birbirine destek olmuş, birbirini göklere çıkarmış, birbirine yetkiler vermiş, Yeniçeriocağını ise bazen biri, bazen diğeri, ve ekseriyetle de ikisi birden kullanarak, hür fikirleri, medeniyet hamlelerini yok etmişler ve Türk milletini dünyada rönesanslar yapılıp, herkes medeniyete doğru koşarken, kapkaranlık ve cahil bir taasubun içinde bırakarak, Sevre'e kadar getirmişler ve parçalayıp yok etmişlerdir.. Yine aynı taassup ve medrese yobazları, Hilâfetle birleşmiş, memleketin harim-i ismetinde ilerleyen Yunan ordularını, canını dişine takıp karşılamaya çabayalan, Türk İstiklâlini kurtarmak için çırpınıp duran millî kahramanların ve milli ordunun üstüne saldırtmışlardır. Din Hürriyetinin tek bir düşmanı vardır. TAASSUP. TAASSUP; yalnız din hürriyetinin değil vicdan, düşünme, ilim ve teknik gibi milletleri cehaletten kurtarıp, yeniliğe, yüksekliğe götürecek her iyi şeyin de âmânsız düşmanıdır.
Asla (asla) yoktur bilmeyen ama işte…
LAİKLİK; sırf devlet hayatına ait bir hareket ve faaliyettir. Hiçbir zaman dini inkâr değildir. Din ile devletin birbirinden ayrılması, dinin mana ve Ruh aleminde, devletin ise, toplumun kalkınıp, yükselmesi ve mutluluğu için çalışmasıdır.
Ben şu an bununla dertleniyorum
Taassupla, ilim ve ilerleme birbirinden nefret ederler. Bizim geri kalışımızın nedeni; yüzyıllarca devletin dine bağlı kalması ve milletin cahil ve devletten güç alan yobazdan kurtulamamış olmasındandır.
Reklam
Hayır ya, akepeden önce kadının adı yoktu!
ATATÜRK, Anayasa ile laiklik esasını kabul etmiş, bu suretle de din ile devlet işlerini katî surette birbirinden ayırmıştır. Bu kanunun kabul edilmesiyle birlikte, halifeyi kendisine alet edip çıkardığı fetvalarla milletin kara bir cehalet ve taassup uçurumunda yuvarlanmasından faydalanarak hazineler dolduran medrese yobazları (Laiklik dinsizliktir, Din elden gidiyor, Mustafa Kemal dinsizdir) feryadına başlamışlardır. Yer yer bu feryatlara uyan cahil ve masum kitleler ayaklanmışlar. Cumhuriyeti, laikliği yıkmak, yeniden hilâfetin kara taassubuna dönmek istemişlerse de, o büyük insanının çelik iradesi önünde ezilip, mezbeleliklere atılarak susturulmuşlardır. Atatürk düşmanları; sinsice ve fırsat buldukça Atatürk’ün laiklik devrimi ile birçok MİLLİ değer ölçülerini ki bunlar (aile, din, milliyet, tarih v.b.) zedelediğini iddia ederler. Hangi aile, erkeğin tam egemenliği ve kadını zulmü altında tuttuğu bir aile mi? Desti boş diyince boşanıp sokağa atılan kadının kurduğu aile mi? HULLE denilen rezaletin yürürlükte olduğu aile mi? 4 karılı aile mi zedelendi? Ne vardı. Kadının hiç bir özgürlüğü yoktu. Mirastan bile erkekten az pay alır, adeta insan yerine konmazdı. Oysa laiklik devrimi ile çok evlenmeye son verildiği gibi, her konuda medeni kanunla kadına eşit hak tanınmış, HULLE gibi soytarılıklar atılmış ve toplum sağlam, saygın aile ocaklarına kavuşmuştur.
ATATÜRK ülkü ateşiyle yanan ve bir avuç arkadaşı bularak Türk Bağımsızlığını ve özgürlüğünü, Türk şeref ve haysiyetini çiğnenmekten; vatanı parçalanmaktan kurtardı. Aynı imanlı ve ülkücü arkadaşları ile Devrimleri yaptı; gençliğe, Türk Silahlı Kuvvetlerine ve öğretmenlere emanet etti. Hiçbir zaman din düşmanı olmadı; din simsarlarının, cahil yobazların, devlet ve milleti yıkan medrese ve tekkelerin şeyh, dede, baba, derviş gibi menhus ve mendebur insanların düşmanı oldu. Vatanı imar edip, milleti refah ve saadete ulaştırmayı, millî kültürü muasır medeniyetin üstüne çıkarmayı hedef tuttu. Ondan bu mukaddes emanetleri teslim alan gençler, Türk Silâhlı Kuvvetleri ve öğretmenlerle, inanıp iman etmiş diğer aydınlar, ATATÜRK'ün bu mukaddes ülküsünü şerefli bir sancak gibi elden ele ve nesilden nesile götürmeyi ve her gün yeni bir medenî hamle yaparak Kemalizm'in ışığı ile, cahil kalmış milletin beynine giren hurafeleri temizlemeyi, kafasının içi bomboş, din simsarı mutaassip yobazı yok etmeyi bir şeref, bir vatan, bir milliyet, bir hürriyet ve bir namus borcu bilmek mecburiyetindedir.
ATATÜRK'ün amacı şudur: Milli bir vatan, milli kültür ile çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkmak, taassubu ve din yobazlığını bertaraf etmek, Türk'ün ruhunda saklı güzel sanatlar kabiliyetini meydana çıkarmak milli siyaseti ve muhteşem Türk tarihini, Osmanlı ve Avrupa eğilimciliğinden kurtarıp aydınlığa kavuşturmak, aziz Türk milletini tarihin kaydedemediği bir refah seviyesine getirerek mutlu etmektir. Onun bu kutsal amacını sağlamak için de her çareye başvurulmuş ve lüzumlu her müessese kurulmuş, her türlü disiplin tedbirleri alınmış ve Türkiye Cumhuriyeti LAİK ve SOSYAL devlet olmuştur.
Yok, bu kötüymüş. Bize şöyle sömürmeli, cehalet kokan şeyler lazım.
LAİKLİK PRENSİBİYLE NELER SAĞLANMIŞTIR : 1) Din şer aleti olmaktan kurtarılmış, âdi politika çamurundan çıkarılmış ve ipleri emperyalistlerin elinde bulunan sefil politikacılarla yobazlardan alınarak yalnızca Allah ile kul arasında bir bağ haline getirilmiştir. 2) Din; birtakım kara cahil, şeyh, derviş, baba, çelebi, hacı, hoca gibi
Reklam
ATATÜRK bu ülkede Cumhuriyeti, insan haklarını, vatandaş şeref ve onurunu özgürlük ve demokrasi idealini, müsbet ilmi, hukuk düzenini, Anayasayı, adlî güvenceyi, kardeşlik ve milli birliği, çağdaş uygarlığa giden prensipleri koymuş ve kurmuştur. En önemlisi, milletin bu hak ve özgürlüğüne el atmak isteyen her bahtsızı kahredecek olan gençlik ruhunu yaratabilmiş ve ilkelerinin korunmasını da bu asil Türk Gençliğine emanet etmiştir.
61 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.