kitaplardan edinilmiş bir yalnızlık değil onunki. ama gene de kitaplardan edinilmiş yalnızlık sözcükleriyle açıklanıyor. şu anda küçük bir incelik, yumuşak bir bakış, sevecen bir baş sallama, bir gülümseme her şeyi nasıl da çözebilir, gerginliğini giderebilir. oysa herkes bilinçsiz bir mutluluk içinde. yapıntı bir mutluluk bu. gülümseyişleri bile yüzlerine yapıştırılmış gibi. hak edilmemiş bir neşeyi yaşıyor bu insanlar. ya da neşeye benzeyen o şeyi. o arsızlığı, o umarsızlığı. kim bilir belki bu da bir unutma biçimidir.
bir bezginlik biçimi.
alçalan kuşlarla birlikte, dağ doruklanndan aşağılara inerek, ağaçlan, koyu yeşillikleri taradı, denizin eteklerindeki orman çizgisine dek ulaştı. ansızın dağ ile denizin birleştiği o tansıklı çizgiyle buluşuverdi bakışlan. gözleri, ormanın sessizliğine değdi. denizin oradaki sesi duyulmuyordu. oradaki deniz dilsizdi. sanki orada sesi yoktu denizin. bulunduğu yerin ufkundan bakıldığında, gökyüzü, orman ve deniz; doğum, yaşam ve ölüm gibi alt alta sıralanmıştı sanki.
denizle, ormanın göğüs göğüse geldiği o noktadan başlayacaktı serüvenine. işte tam da o noktadan. kendisine milat olacaktı orası. bu tek kişilik masalın tek dinleyicisi olmak istiyordu.