“Kendini bir kez olsun iyi hissetmek, herkesin hakkıdır!”
Bana göre psikolojik yönü oldukça güçlü, derin iç hesaplaşmalar ve sorgulamaların geçtiği, bilinç akışının en akıcı örneklerinden biridir bu eser. Akıcılığında çevirinin büyük katkısı olduğunu düşünüyorum ki çevirmenin önsözü de müthişti. Zor bir eserdi anlam yoğunluğu açısından fakat bu zor okumayı zevkli hale getiriyor.
3 karakterle ilerliyor kitap; anlatıcı, Malina ve İvan.
Anlatıcı aslında ben. İvan karamsarlığın, depresifliğin, takıntının tarafıyken; Malina daha uysal, anlayışlı, bilinçli, değer gören tarafıdır. İki farklı karakterle çatışan, sevgi yoksunluğu çeken ve bunu bize ruhsal durumunun gelgitleriyle aktaran, aynı zamanda baba figürünün de olumsuz etkilerinden bahsederken mutlak aşkın romanı olduğunu da belirtmiş. İşte bu iç dünyamızın dışarıyla savaşmasıdır.
Evet bu tam olarak Ben’liğin savaşı. Ve bu iç savaş bu sevgi yoksunluğu devam ettikçe hiç bitmez. “Çünkü insanın gerçek ölümü, hastalıklardan değildir. İnsanın insana yaptıklarındandır.” Gün gün, ince ince yara’layarak da yaralanarak bitiriyoruz benliğimizi.
Ingeborg Bachmann (1926-1973) en önemli Avusturyalı kadın yazarlarından, felsefe, psikoloji ve Alman filolojisi üzerine çalışmlarını yoğunlaştırmış ve ikinci dünya savaşının etkilerinin fazlasıyla yaşamış biri. Çevirmenimiz 
Ahmet Cemal önsözünde "Duyarlığı dilin en uç sınırlarına dek genişleyen bir proto-feminist
