Abdülhak Hamid cenazede yoktu. Çünkü çok hastaydı, gerçek aleme göç etmesi yakındı. Ama o hasta ve yaşlı haline rağmen hastaneye gelmiş, merdivenleri tırmanmaya çalışmış fakat birinci kattan sonra dizlerinin dermanı kesilerek, ''Ayaklarım merdivenleri çıkamıyor. Hürmetlerimi, tahassürlerimi Akife söyleyiniz: Şifayab olmasına çok dua ediyorum." diye haber göndermişti. Dostunun cevabı Hamid'e hiç eksilmeyen sevgi ve saygısının ifadesiydi: 'Teşekkürler ederim. İnşallah ben kalkar, gelir de kendilerinin hem ellerini hem ayaklarını öperim." Hâmid, hakim olamadığı hıçkırıklarla hastaneyi ağlayarak terk etmişti.
Abdülhak Hamid cenazede yoktu. Çünkü çok hastaydı, gerçek aleme göç etmesi yakındı. Ama o hasta ve yaşlı haline rağmen hastahaneye gelmiş, merdivenleri tırmanmaya çalışmış fakat birinci kattan sonra dizlerinin dermanı kesilerek, "Ayaklarım merdivenleri çıkamıyor. Hürmetlerimi, tahassürlerimi Akif'e söyleyiniz. Şifayab olmasına çok dua ediyorum." diye haber göndermişti. Dostunun cevabı Hamid'e hiç eksilmeyen sevgi ve saygısının ifadesiydi: "Teşekkürler ederim. İnşallah ben kalkar, gelir de kendilerinin hem ellerini hem ayaklarını öperim." Hamid, hakim olamadığı hıçkırıklarla hastahaneyi ağlayarak terk etmişti.
Âkif ile İstanbul'u gezmek de zordu. 33 yıllık dostunun anlattığına göre o bankasız, borsasız mânevî bir İstanbul'da yürürdü. Sanki programlı bir dalgınlıkla İstanbul'un mânevî havasını bozan şeyleri görmezdi... Dostuna göre İstanbul'u Âkif'le beraber gezmek mabetlerdeki mermerlerin kımıldadığını görmekti. Yeni Câmi mahfili ile kemerinin ne için güzel olduğunu Akif'ten öğrenmişti. Aralarındaki bu konuşma Safahat'a da girmişti.
-Geçende yıkmaya kalkıştılardı mahfili ya!
-Demek ki zır deli bunlar!
-Sorar mısın? Deli ya!
Delirmedikçe bir insan nasıl varır eli de,
Kıyar şu mahfile, yâhud şu muhteşem geçide
"Bizim de var medeniyetle âşinâlığımız,
Hem eskidir..." diyebilmek için dayandığımız,
Yegâne hücceti zengini yırtacaklar da,
Sıkılmadan gezecekler geniş sokaklarda!