Melekler Bile Sorar

Jeffrey Lang

Melekler Bile Sorar Posts

You can find Melekler Bile Sorar books, Melekler Bile Sorar quotes and quotes, Melekler Bile Sorar authors, Melekler Bile Sorar reviews and reviews on 1000Kitap.
Müslüman bir öğrenci bir keresinde bana, namazda tüm dikkatlerini Allah’a vermeleri gerektiği halde Peygamberimiz’in, ashabına birbirleriyle bu kadar yakın temas halinde namaz kılmayı emrettiğini anlamadığını söylemişti. Ona, bu sorusuyla İslam’ın önemli bir temasını doğrulamış olabileceğini söyledim: En yoğun ibadet halinde bile Allah’la (dikey) ilişkimizin, diğer insanlarla olan (yatay) ilişkimize bağlı olduğunu unutmamalıyız. Peygamberimiz’in çokça bilinen bir sözü vardır; Müslümanların namaz sırasında yanındakiyle arasında boşluk bırakmaması gerekir, yoksa bu boşluğa şeytan girer. Başka bir Müslüman öğrenci bana, bunun kulağa ne kadar saçma geldiğini söylemişti. Ben de ona bilerek, “Aranıza mesafe koymaya çalışan birinin yanında hiç namaz kıldın mı, bu sana nasıl hissettirdi?” diye sordum. Bunu deneyimlediğini, bu hareketinden dolayı yanındaki kişinin niyetinden şüphe duyduğunu söyledi. “İşte tam da bu!” dedim. “Görüyorsun işte, şeytanın akıl çelmesine fırsat verilmiş.”
Sayfa 241Kitabı okudu
“Haydin namaza - Haydin kurtuluşa!” der ezan. Hayattaki asıl amacımız Allah’a daha da yaklaşmaksa, o zaman bu açıdan namaz gerçekten şarttır. Müslümanlar için namaz, bu hedefi izlemenin ve deneyimlemenin en önemli yollarından biridir. Bir Müslüman’ın manevi pusulasıdır; tekrar tekrar ona bakarak hayattaki ilerleyişini ve yönünü kontrol eder. Onu ahrette cennete çeken bir cankurtaran halatıdır. Namaz deneyimiyle Müslüman, inancındaki dalgalanmalara karşı tetikte olur. Müslüman kendine sorar: Son zamanlarda namazımda tembelleştim mi? Namaz deneyimim eskiye kıyasla daha mı güçlü, daha mı zayıf? Namazlarımı hiçbir manevi lezzet almadan aceleyle bitsin diye mi yapıyorum? Son zamanlarda namazımda Allah’a daha yakın mı, daha uzak mı hissediyorum? Her ne kadar beş şartın beşi de Müslümanların, inançlarındaki tekâmülü ölçmelerine yardımcı olsa da, namaz bir müminin Allah’a teslimiyetinin günlük temel ölçüsüdür.
Sayfa 238Kitabı okudu
Reklam
İslami terim ibadet, Arapçada “köle, kul” anlamına gelen abd kökünden türemiştir, Müslümanlar da gururla kendilerini “Allah’ın kulları” olarak tanımlarlar. İlkten bu, bir müminin Allah’la ilişkisini tanımlamak için ağırca bir ifade gibi görünür, çünkü normalde köle deyince aklımıza sömürülen, aşağılanan insanlar gelir. Ancak bu terimle ilk
Sayfa 224Kitabı okudu
İslami ibadetler, müminleri Peygamberimiz ve ashabının yaşadığı günlere götürerek maziye de uzanır. Müslümanlar her zaman beş şartı, Hz. Muhammed’in, takipçilerine öğrettiği gibi yerine getirmeye özen göstermiştir. Bu nedenle tarih boyunca Hz. Muhammed’e tabi olmuş insanların her birinin eda ettiği ibadet bir diğerininkiyle eş olmuş, bu eşitlik sayesinde İslam’ın beş şartı zaman, yer, ırk ve dil farklılıklarını aşarak Müslümanları bütünleştirmiş ve bir kılmıştır.
Sayfa 218Kitabı okudu
İslam’ı sonradan kabul edip bu dine bağlananların neredeyse tümü, imanlarını, Kur’an’ın bütünüyle, yalnızca Allah’ın saf vahyi olduğuna dair inançlarına bağlar. Bu inancı desteklemek için Kur’an’ın belirli özelliklerine işaret edebilir, ancak çoğu zaman bunlar, kutsal kitaba dair bu inanca sahip olduktan sonra öğrenilmiştir. Genellikle İslam’a
Sayfa 207Kitabı okudu
Amerikalı Müslüman bir lider geçenlerde bana şöyle dedi: “Toplumumuzun yıllar boyunca bu dinin üzerine yüklediği onca yüke ve tüm bunların bugün bizim için yarattığı gerilime ve cefaya rağmen Batı’dan insanların İslam’a girmesi ne büyük bir mucize!” Ve Batı’da halen, daha önce olmadığı kadar çok insan İslam’a girmeye devam ediyor. İslam günümüzde Batı’da en hızlı büyüyen dindir. Aynı zamanda tarihin en hızlı büyüyen dinidir, çünkü büyük dünya dinlerinin en genci olmasına rağmen artık takipçilerinin sayısıyla hepsini geçmiş olabilir. Böylesine bir kültür şoku ve düzensizlik içinde yer alan dinî bir toplum, nasıl olur da İslamiyet’i kabul eden insanlar kazanmaya devam eder? Bu inancın nesi var ki Müslüman toplumu kendi içinde çok fazla anlaşmazlıktan muzdarip olsa da İslam’a geçen birçok kişi ona derinden bağlanıyor? İnsanlar neden ait oldukları daha büyük Batı toplumundan son derece farklı ve onunla sürtüşme halindeki bir topluluğa katılmaya devam ediyor?
Sayfa 206Kitabı okudu
Reklam
Kur’an pasifliği öğütlemez. Müminlerin affedici olması gerektiğini söylediği doğrudur (2:109; 7:199-200; 42:37; 42:40; 45:14), fakat aynı zamanda savaşın bazen gerekli olduğunu da belirtir. Örneğin Kur’an, kendini savunmak için yapılan bir savaşın haklı olduğunu savunur: Saldırıya uğrayanlara zulme maruz kaldıkları için savaş izni verildi. Allah onları muzaffer kılmaya elbette kadirdir. Onlar sırf “Rabbimiz Allah’tır!” dediklerinden dolayı haksız yere yurtlarından çıkarılmış kimselerdir. Eğer Allah’ın, insanların bir kısmıyla diğer kısmını engellemesi olmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler -ki oralarda Allah’ın adı çokça anılır- yıkılır giderdi. (22:39-40) Kur’an ayrıca müminleri zulüm ve baskı ile mücadele etmeleri için teşvik eder: Size ne oldu da Allah yolunda ve “Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu şehirden çıkar, bize tarafından bir sahip gönder, bize katından bir yardımcı yolla!” diyen çaresiz erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz? (4:75)
Sayfa 183Kitabı okudu
Müslüman fıkıhçılar DİH (dârülislam [İslam veya barış âlemi] / dârülharp [savaş âlemi] ) teorilerini desteklemek için Peygamberimiz’in askerî eylemlerine ve Hz. Ömer’in fetihlerine dikkat çekmiştir. Ayrıca sivillerin öldürülmesini veya taciz edilmesini yasaklayan, düşman topraklarının ve mülkünün tahrip edilmesini büyük ölçüde kısıtlayan,
Sayfa 182Kitabı okudu
İlk zamanlarda Batı’nın, İslam’ı saldırgan ve savaşçı bir din olarak görmesinin Müslümanların Avrupa’yı ele geçirme tehlikesine verilen duygusal bir tepki olduğunu söyleyebiliriz. Bir zamanlar bu tehlikenin ciddi anlamda olası olduğu düşünülüyordu (unutmayın, on yedinci yüzyılda Müslüman orduları Viyana’ya kadar dayanmıştı). Fakat Avrupa’nın
Sayfa 180Kitabı okudu
Arapça hem Kur’an’ın hem de İslami ibadetlerin ve bir anlamda da İslam’ın ortak dili olduğu için tüm Müslümanlar ellerinden geldiği kadarıyla Arapça öğrenmeye çalışmalıdır. Ancak bu, son derece iyi prova edilmiş durumlarda ne anlamı çok iyi anlaşılan ne de telaffuzuna dil dönen ifadelerin papağan gibi tekrarlanmasıyla karıştırılmamalıdır. Özellikle de iletişim kurmaya çalışılan kişiler Arapça bilmiyorsa, anlamadıkları Arapça kelimeleri kullanmamak daha iyidir. Peygamber Efendimiz de ümmetini, insanlarla açık seçik konuşmaya, kafa karıştırıcı veya yanıltıcı bir dil kullanmaktan kaçınmaya teşvik etmiştir.
Sayfa 163Kitabı okudu
201 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.