"Öyleyimdir...dedi, zaten bence tekâmül de budur. Bir kere gönlünden hırs denilen canavarı söküp attın mı, rahata erdin demektir. Ben Bektaşiyim ama, Bektaşiliği sade rakı içmekte bulanlar gibi değilim. Biraz düşünürüm, şu vücudumuza bak: Üç katlı bir konaktan farkı var mı? Evin kumandanı, efendisi olan dimağ en üst katta oturuyor. İkinci katta çeşit çeşit emeller, ihtiraslar, şehvet, gazab...Ne istersen var. Onları da kaburga kemiklerinden bir kafese sokmuş. Aşağı kat süflî, pis şetlere âit...
-Haydi uğurlar olsun, dedi, iki gün sonra görüşürüz.
Servilerin, mezar taşlarının arasında kayboldu. Yalnız öbür dünyadan geliyormuş gibi boğuk sesi ile okuduğu bektaşi nefesinin iptidaî nağmeleri geldi.
Ben melâmet hırkasını deldim, giydim eğnime
Âr ü nâmus şîşesini yere çaldım, kime ne?
Haydar, Haydar
Sofular haram demişler şol aşkın şerâbına
Ben doldurur ben içerim, günâh benim, kime ne?
Haydar, Haydar
Kâh çıkarım gökyüzüne seyr iderim âlemi
Kâh inerim yeryüzüne seyr ider âlem beni
Sofular haram dimişler şol aşkın şerâbına
Ben doldurur, ben içerim günâh benim kime ne?
(Arka Kapak)