Mesel Kitabı - Nuhbetü'l Emsal

Diyarbekirli Mehmed Said Paşa

Mesel Kitabı - Nuhbetü'l Emsal Sözleri ve Alıntıları

Mesel Kitabı - Nuhbetü'l Emsal sözleri ve alıntılarını, Mesel Kitabı - Nuhbetü'l Emsal kitap alıntılarını, Mesel Kitabı - Nuhbetü'l Emsal en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Ahlâkın çokluğunda, rızık hazineleri vardır, demektir. Yani, bir kimsenin ahlâkı ziyâde, kalbi de kendisine sıkıntı verecek şeylere karşı dayanıklı olursa asla fâkirlik çekmez.
İnsanın yaptıklarının edeceği şâhitlikler, büyüklerin edeceği şâhitliklerden daha âdildir anlamına gelir. Yani bu meselle, insanın hâli ve fiilleri şâhidik bakımından sözlerinden daha fazla tasdîke şâyândır manâsı kastedilmektedir.
Reklam
İyâs, Muâviye b. Kurretü’l-müzenî’nin oğludur. Son derece ferâsetli ve zeki bir zât olup Ömer b. Abdülaziz Hazretlerinin zamanında Basra’da kâdı idi.20 İyâs’ın tuhafve nükteli hikâyelerinden birkaçı şöyledir: Bir gün İyâs bir taraftan köpek sesi işitip “Bu köpek bir kuyunun yanında bağlıdır” deyince işin hakikatini araştırdıklarında köpeği İyâs’ın dediği gibi buldular. Sezgisinin sebebi sorulduğunda köpeğin ulumasını daima bir cihetten işittiği için onun bağlı olduğunu, ulumasını keser kesmez de derinden bir diğer uluma sesi duyulduğundan bir kuyu yanında bulunduğunu istidlâl ettiğini söyledi. Günün birinde bir merada bir devenin otlamış olduğunu gördüğünde “Burada otlamış olan deve tek gözlüdür” deyince durum tahkik edilmiş ve dediği gibi olduğu anlaşılmıştır. Bu hükme nasıl vardığı sorulduğunda “Otları sürekli bir taraftan yediğini gördüğüm için otlayan devenin tek gözlü olduğunu anladım” diye cevap vermiştir. Bir topluluk bir yerde hurma yiyip çekirdeklerini sağa Sola atmaktaydı. Fakat sinekler daima bir tarafa atılan hurma çekirdeklerinin üzerine konuyorken diğer tarafa atılanların üzerine konmuyordu. İyâs bunu gördüğü zaman “Sineklerin konmadıkları yerde yılan vardır” dedi. İşin iç yüzü araştırılınca İyâs’ın dediği gibi olduğu ortaya çıktı. Bunun sebebi sorulduğunda sineklerin zehir kokusundan kaçtığını bu nedenle bu neticeye vardığını söyledi.
Onun ahmaklıklarından birisi şöyledir: Cuhâ bir gün Küfe’nin arka cihetinde bulunan bir sahrâda yeri kazmakla meşguldü. Bu sırada İsâ b. Müsa el-Hâşimî onun yanından geçerken “Neyle uğraşıyorsun?” diye sorunca Cuhâ “Geçenlerde bu sahrâda yere akçe gömmüştüm. Şimdi onu arıyorum, bulamıyorum” dedi. İsâ “Gömdüğün yere bir işâret koyman gerekirdi” deyince Cuhâ “Evet, işâret koymuştum Akçeyi gömdüğüm yerin üzerinde bir parça bulut vardı ve gölgesi de oraya düşmüştü. Şimdi onu arıyorum, bulamıyorum” karşılığını verdi. Cuhâ bir gece karanlığında evinden dışarı çıktığında, evin dehlizine ölü bir insan bedeni atıldığını görmüş ve cenazeyi çeke çeke getirip evinin içindeki kuyuya atmıştı. Babası bu duruma şâhit olunca oğlu suçlu bulunur korkusuyla cesedi kuyudan çıkarıp yok ettikten sonra yerine bir koç boğarak kuyuya attı. Maktülün adamları Küfe sokaklarını dolaşıp cesedi ararlarkcn Cuhâ adamlara rastlayıp “Bizim evin içinde bir ceset var, bakınız sizin aradığınız maktül olmasın sakın!” deyince adamlar Cuhâ’nın evine doğru yöneldi. Eve ulaştıklarında cesedi çıkarmak için Cuhâ’yı kuyuya indirdiler. Cuhâ, kuyuya indiğinde kuyunun içinde bir boynuzlu koç leşi görünce bağırarak “Sizin adamınızın boynuzu var mıydı?” diye yukarıdakilere sorunca adamlar kuyunun dibinde bir koç leşi olduğunu anlayıp gülerek oradan ayrıldılar.
Havvâzü’l-kulüb, kalbi tırmalayıp vesvese ve heyecan veren şeye denir. Nitekim şöyle denmişti: * yani, günah, kalbi tırmalayıp vesvese veren şeydir; eğer halk günah nedir diye sana sorarsa ben sana hallederek söylüyorum. Havvâz, gam geldiği zaman kalpte kımıldayan şeye denir. İbn Sîrîn6 sözü de bu manâyı ifade eder. İbn Sîrîn’e takvânın en çetini nedir diye sorulduğunda “Takvânın en çetini en kolayıdır ki o da bir hususta sana şüphe geldiğinde onu terk etmendir” şeklinde cevap verdi. İşte ism, kalpte meydana gelen vesvese olduğundan, vesveseyi getiren şey de ismdir. (Mütercimin Sözü: el-İsmu havvâzü’l-kulüb ibârcsi, İbn Mcs'üd (La.) Hazretlerinden rivâyet edilen bir hadîs-i şeriftir. Havvâz, mellâk anlamındadır. Günah, kalplere mâlik ve gâlib olduğu için insanı yakışıksız şeyleri işlemeye sevk eder. Böyle bir kalbe sahip olan kişi gitgide usanmadan, haram şeyleri işlemeye gayret ederek nefsini kendi eliyle tehlikeye atmış olur.
Mesel, Saâdete ermiş insan, başkasının başına gelen musibeti gördüğünde kendisi de bundan ibret alarak böyle bir durumdan sakınıp öğüt alan kişidir anlamına gelir. Zikredilen meseli ilk söyleyen kişinin Mersed b. Sa’d olduğu rivâyet edilir. Mersed, Ad kavmi ileri gelenlerinin yağmur duâsı için Mekke’ye gönderdikleri kişilerden biridir. Bunlar Mekke’ye giderlerken Mersed, havada kendileri için gönderilmiş azâb bulutunun yükselmiş olduğunu görüp gelecek olan azâbı hissederek İslâm’ı kabul etmiş; fakat bunu arkadaşlarından gizlemişti. Bir müddet sonra arkadaşlarına hitâben * yani, “Arkadaşlar! Size ne oluyor ki hepiniz sarhoş gibi şaşıp kalmışsınız! Saâdete ermiş olan kimse, başkasına isâbet eden musibetten ibret alır. Her kim nefsindeki fenalığa itibâr edip de onu terk etmez ise başkasının düçâr olduğu azâba marüz kalacaktır” demiş ve sözü mesel olmuştur.
Reklam
19 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.