"Yaşam ne tuhaf çelişkilerle dolu. Yeni bir bedenin dünyaya gelmesi acıyla başlıyor, gitmesi acıyla (ölümle) oluyor. İnsanoğlu yaşama gözyaşıyla başlıyor, gözyaşlarıyla yaşamdan ayrılıyor. Gözyaşı insanoğlunun alın yazgısı galiba."
İnsanlar da tanrılarını nasıl düşünüyorlarsa öyle görmek istemişlerdir. Özellikle soylu ve zengin sınıfın egemen insanları, tanrıların kendileri gibi bir yaşam sürdüklerine inanarak Olympos'u kafalarında yarattılar. Bu biraz da kendilerini beğenmişlikten ve ulaşılamaz olarak görülmek istenmelerinden geliyordu. Alt sınıflardaki yoksul ve cahil insanlara da bunlara inanmak kaldı. Soylu ve zenginlerin sürdürdükleri erişilmez yaşamı, olağanüstü tanrısal bir yaşam olarak gördüler. Çünkü onların yaşamları, tanrılara yakışır biçimdeydi. Tanrıları kafalarında yaratanlar, kendileriyle aynı olmasın diye birkaç ayrıntı koymayı da unutmadılar. Örneğin, sizler hiç yoksul ve güçsüz bir tanrı duydunuz mu?
Gerçekten de, Aspasia'nın Perikles ve Sokrates'in belagat (güzel konuşma) hocaları olduğu kabul edilir. Sokrates, uzun yıllar Aspasia ve Perikles'in en yakın aile dostları arasında yer aldı. Ne yazık ki ünlü filozof, sonraki yıllar da her iki dostunun da ölümlerine tanıklık edecek, işin daha kötüsü, tüm çabalarına, hatta suçlanmasına karşın oğulları Genç Perikles'i ve arkadaşlarını çarptırıldıkları ölüm cezasından kurtaramayarak bir kez daha yıkılacaktı. Sonraki yıllarda da, bu defa kendisi haksız yere suçlanarak ölüm cezasına çarptırılacak ve korkmadan ölüme giderek onurluca yaşama veda edecekti.