Ondokuzuncu ve yirminci yüzyıllarda çok sayıda insan, kısmen Endüstri Devriminin
bir sonucu olarak, kırsal kökenierinden koparak kent ortamiarına hareket ettiler. Bu
kitlesel göçe, büyük ölçüde kent alanlannda endüstriyel sistemin yarattığı işler neden
oldu. Fakat bu, kent yaşantısına uyum sağlamak zorunda olan insanlar için birçok
zorluğu beraberinde getirdi. Dahası, şehirlerin genişlemesi, aşırı kalabalıklaşma, kirlilik, gürültü ve trafiği kapsayan kent sorunlarının görünürde sonu olmayan bir listesini üretti. Kent yaşantısının doğası ve sorunlan ilk sosyologlardan birçoğunun, özellikle Max Weber ve Georg Simmel'in dikkatini çekti. Aslında, Amerikan
sosyolojisinin ilk büyük okulu olan Chicago okulu, büyük ölçüde, kente verdiği önem
ve Chicago 'yu kentleşme ve sorunlarının araştırıldığı bir laboratuar olarak kullanmaya
yönelik ilgisiyle tanımlandı.
Davranışsal organizma, dış dünyaya intibak sağlama ve onu dönüştürme yoluyla uyum işlevini üstlenen eylem sistemidir. Kişilik sistemi, amaca ulaşmak için sistem amaçlarını tanımlama ve kaynaklan seferber etme yoluyla amaca ulaşma işlevini yerine getirir. Toplumsal sistem, onu oluşturan parçaları denetleme yoluyla bütünleşme işlevini sağlar. Son olarak kültürel sistem, eyleyenlere onları eylem için harekete geçiren normları ve değerleri temin etme yoluyla gizillik işlevini yerine getirir.
Başarılı bir toplumsallaşma sürecinde bu normlar ve değerler içselleştirilir; yani, onlar eyleyenlerin "bilinçleri"nin parçası olur. Sonuçta, kendi çıkarlarının peşinde olan eyleyenler gerçekte bir bütün olarak sistemin çıkarlarına hizmet ederler. Parsons'ın belirttiği gibi, "[Toplumsallaşma içinde eyleyen tarafından] elde edilen değer-yönelimi kalıbının bileşkesi, toplumsal sistemin hakim değerlerinin ve temel rol yapısının, çok önemli derecede, bir işlevi olmak zorundadır" ( 1951 :227).