Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Modernist Zihniyete Karşı Ehl-i Sünnet Müdafaası

Kolektif

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
Bu zihniyet tinerci tefsirci/merdiven altı tefsirciler üretti.
Meal Okuyun Demekle Hata Ettik İtirafı Türkiye'de 'meâlciler' olarak bilinen zümrenin önde gelen hocalarından biri geçtiğimiz aylarda insanları bu şekilde yönlendirmelerinin hata olduğunu ve bu eğilimin telafisi güç birtakım sorunlara sebebiyet verdiğini açıkça itiraf etti. "Meal okumayla filan bu olmaz! Allah aşkına mealle sakın yetinmeyin! Meal, çok kuru bir okumadır yani. Meål, Kur'ân okumaya sadece bir başlangıçtır; mealle kesinlikle olmaz. Kesinlikle ama kesinlikle olmaz... Mealle sadece okumaya başlanılır o kadar. Otuz senedir meal okuyun diye bağırıp duruyoruz; yanlış mı yaptık diye düşünüyorum zaman zaman. Ya adam alıyor eline meâli cüretkar bir şekilde savurup duruyor ya! Meâlde şöyle okudum diyor, Kur'an'dan ben böyle anlıyorum' diyor, ne kadar cesursun ya! Yani sen Kur'ân'dan malumat sahibi olabilirsin meal okuyarak ama Kur'an adına konuşamazsın. Bu meâlle olmaz arkadaş! Mealle başlıyorsun o kadar ya! Abartma kendini. Meal ile yetinmek kesinlikle kafi değildir; mukayeseli bir şekilde tefsir okuman lazım. Aksi takdirde çok büyük hatalara düşersin!.." İtiraf niteliğindeki bu sözler, bir yandan: "Kur'ân yeter" derken, diğer yandan Kur'ân'ı anlamak için Akademilerde ya da şahıslarının öncüsü bulunduğu vakıf veya derneklerde senelerdir dersler veren, kitaplar yazıp makaleler neşreden kimselerin geldikleri son noktayı yine kendi dilleriyle ifade etmek oldu. Onları eleştiren tarihselci bir profesör de: "tinerci tefsirci tipi/merdiven altı tefsirciler türetti bu zihniyeť şeklinde bir değerlendirmede bulunmaktan kendisini alamadı.
Cenab-ı Hakk’ın ezeli ilminin olaylar üzerinde bir cebri/zorlayıcı bir etkisi yoktur. Zira “olsun” diye değil, “olacak olan” diye bilinmiş ve yazılmıştır. Eğer “olsun” diye bilinmiş olsaydı, evet irade sıfırlanmış ve hiçbir ihtiyar ve tercih olmaksızın bir mecburiyet söz konusu olabilirdi. Fakat “olacak olan” diye bilinmiş ve yazılmış olması, iradeyi sıfırlamaz, aksine diğer maddi-manevi sebeplerle birlikte iradeyi de dikkate alır.
Reklam
Ulemaya İtaat Olmadan Efendimiz’e (sallallahu aleyhi vesellem) ve Allah’a (celle celaluhu) İtaat Mümkün Değildir. Her ilim dalında olduğu gibi dinin öğrenilmesinde de bir hiyerarşi olduğu için Allah Teala kendine itaati resülüne itaate, resülüne itaati de ulemaya itaate bağlamıştır. Bir çok ayeti kerime ve hadisi şerif, ‘Allah’ın elçilerine tabi olan kimselerin Efendimize tabi olmakla onun vazifesini deruhte etmeye hak kazandıklarını -tıpkı elçileri gibi- numuneyi imtisal olduklarını’ ve Allah’ın onlardan razı olduğunu açıkça beyan etmektedir. “Allah, Muhacir ve Ensar’dan ve onlara ihsan ile tabi olanlardan razı olmuştur. (Tevbe - 100) Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem) buyurur: “Kurtulan topluluk (fırkayı naciye) benim ve ashabımın gittiği yol üzere olanlardır.” (Tirmizî, Sünen, İman, no:2641.) Görüldüğü üzere Efendimiz, ayeti kerimelerde de vurgulanan manayı teyiden kendisi ile beraber yolundan giden ashabının da izinden gidilmesi gerektiğini vurgulamıştır.
Evvela şu hakikati hatırlatalım ki; bu ”nasıl” sorusunun cevabını bilememek, gerçek bir mü’minin imanını asla sarsmaz. Çünkü o yakinen iman etmiştir ki Allahu Teala Hazretleri; (1) her şeyi hakkıyla bilen ve olacakları mahfuz bir Kitap’ta kayıt altına alandır, (2) hiçbir mahluka zerre kadar zulmetmez (Nisa, 40.), (3) kullarını (insanları ve cinleri) sadece imkanları ölçüsünde mükellef kılar. Nitekim Cenab-ı Hakk şöyle buyurur; “Biz hiç kimseye imkanının üstünde yük yüklemeyiz. Nezdimde (insanların yaptıklarını tam tamına tesbit eden ve sadece) hakkı konuşan bir Kitap vardır. Onlar asla haksızlığa/zulme uğratılmazlar.” (Mü’minun 62.)
Şimdi eğer “kader” ile yukarıdaki delillere binaen, Allahu Teala’nın ezeli ilmi ile olacakları bilmesi ve yazdırması kast ediliyorsa -ki itikat esaslarından olan kader bu anlamdadır- kaderin değişmesi elbette imkansızdır. Bu hem mantıksal olarak hem de ilgili naslar gereği olarak bir zorunluluktur. Zira bu anlamdaki kaderin, değişebilirliğini söylemek, Allahu Teala’nın ilminin değişebileceğini söylemektir. Bu ise Allahu Teala’nın ezeli ilminin -haşa- yanılması demektir ki bilgisi yanılabilen bir zat ilah olamaz. Öte yandan bu anlamdaki kaderin değişebilirliğini söylemek ilgili nasların inkarıdır. Bu, ilahi olan kader esasının Allahu Teala’nın katındaki, yani hakikatteki/gerçekteki/mana planındaki hükmüdür.
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.