Tavsiye üzerine kitabı okumaya basladim fakat daha ilerleyemiyorum. Konusu: Ashabi Kehf - ki cok sevdigim kıssalardan biri- konunun hatrına dahi devam edemiyorum artık. Benim yarım bırakma sebebim üsluba katlanamamam,betimleme fazlalıği. Aslında tam tabiri bulamadım betimleme fazlalıģı mı cümle dolaşıklığı mı Sinan Yağmur tarzı kitaplardan hoşlanıyorsanız siz şans verebilirsiniz. (Şunu belirtmek isterim bir zamanlar ben de bu tarz kitaplara bayılıyordum fakat artık beyin kıvrımlarım bu dolaşıklığı kaldırmıyor) Yazar hem kendi hayatını okuyucuya anlatıyor hem de okuyucuyu geçmise goturuyor. Bu arada şunu da söylemeden edemicem. İran yapımı bir dizi vardır Ashabı Kehf. ( ki kesinlikle tavsiye ederim çok harika bir diziydi 14 bölümden ibaret. Karakterlerin içinde bulunduğu durum çok güzel yansıtılmıstı)Yazar tam olarak dizideki karakterleri isimleriyle beraber olay örgüsü de dahil olmak üzere kopyala yapıştır yapmış. Mesela dizi bir mahkumun ya da İsevi diyebiliriz yargilanması ve infazıyla başlamıştı. Kitapta da aynı şekilde, bir farkla dizide bu sahne toplasanız 10 dk etmez. Kitapta üç bölüm ićinde anlatılmış Sanırım bu yüzden 500 sayfa.
Not: Konuyla ilgileniyorsanız Nazan Bekiroģlu'nun Kehribar Geçidini şiddetle tavsiye ederim
Mor RüyaEda Bildek · Paradoks Yayınları · 201275 okunma
"Meryem'in oğlu şöyle dedi, karanlıkta dile getirmekten çekindiğiniz hakikat bir gün aydınlıkta işitilecek ve gizli mekanlarda öğrendiğiniz bir inancı gün gelecek çatılardan haykıracaksınız ve insanlar buna inanacak."
Nasıl bir yoldur mahkeme? Nasıl bir histir? Çıktığın mahkemede, yargıcın kalbindeki terazi ne kadar adildir? Ve ne derece ufku işaret eder yargıcın bakışları, ne kadar aydınlıktır kararı?
- "Sen hikayeleri kitabelere geçen mağara ehlinin başından geçenleri en meraka değer, en gizemli ayetlerimizden biri olarak görüyorsun, öyle mi?"
- "Evet, en meraka değer olan olarak görüyorum."
Hangimizin acısı diğerininkini yok ederdi yahut hangimizin hayali ötekininkinden daha süslüydü, diye geçirdim içimden. Aynı hızla herkesin hayali kendine biricik ve her acı kendi hapsolduğu kalbin yükü deyiverdim.
Duvar cansız da olsa dinliyordu bizi, omuz oluyordu varlığımıza oysa hayatımıza aldığımız birçok kişinin sıcak kanı zehir olup akıyordu hayatımıza. Sürekli bir yargılama, bir türlü anlaşılmıyorduk.