Mevsimlerden bahardı. Bir toplantı için Bursa’daydık, arkadaşlar “Muradiye Külliyesi’ne gidelim” dediler, şaşırmıştım. Daha çok deniz kenarı balık lokantalarına gidelim demelerine alışkındım. Nedeni sordum, Şehzade Mustafa’ya Fatiha okuyacaklarını söylediler. Meğer dizisi oynarmış o dönem televizyonda oradan bilirlermiş Şehzade Mustafa’yı.
Bir taksinin içine doluştuk Külliyede aldık soluğu. Tertemizdi her yer, bakımlı, yemyeşil. Sessizlik ve o maneviyat yüklü atmosfer kaldı hatırımda.
Moskof Cariye Hürrem’in ilk baskısı 2009 yılında yapılmıştı, rafta görünce alıp, okumuş. Şehzade Mustafa Kanuni’nin çadırından içeriye girince yaşadıklarına çok içerlemiştim. Mezarlarına gidene kadar benim için hayaldi Mahidevran Gülbahar Sultan da Şehzade Mustafa da…
Şehzade Mustafa’nın ölümünden sonra Amasya’dan Bursa’ya sürgün edilmiş Mahidevran. Bir dönem oturduğu evin kirasını dahi ödeyememiş. Hürrem’in ölümünden sonra Kanuni Sultan Süleyman Bursa Kadısı aracılığı ile Mahidevaran’ın tüm borçlarını ödetmiş ve ödenek bağlatmış…
Mustafa-i Cedit Türbesi’ni de İmaret-i İsa Mahallesindeki mülklerden gelen birikmiş kira ile Mahidevran yaptırmış ve türbenin yanındaki iki değirmen ile yüz bin dirhem gümüş parayı kurulan vakfa bırakmış. Kendisi de öldüğü zaman oğlunun yanına gömülmüş.
Hürrem’i tekrar okuyunca, kitapla ilgili bir şeyler karalamak isterken o bahar günü tekrar düştü aklıma.
Şimdi de düşünüp dururum Taçam Noyan küçük Aleksandra Anastasia Lisowska’yı Rutenya’daki evinden kaçırmasaydı Hürrem’in nasıl bir hayatı olurdu diye…
