Şu insanoğlu ne tuhaf bir yaratık.Dıştan bakınca sadece deniz gibi yüzeyini görürsün.Oysa ruhu öylesine derin bir kuyudur ki dibi asla görünmez.Derinliklerinde neler gizler ne fırtınalar kopar neler akar söylemez.Bir gün bir balıkçının ağlarına takılana kadar,sessizce yüzer gider.
Şu insanoğlu ne tuhaf bir yaratık. Dıştan bakınca sadece deniz gibi yüzeyini görürsün. Oysa ruhu öylesine derin bir kuyudur ki dibi asla görünmez. Derinliklerinde neler gizler ne fırtınalar kopar neler akar söylemez, bir gün bir balıkçının ağlarına takılana kadar sessizce yüzer gider..
Üzülme evladım, tırtılın sonu geldiğinde kelebeğin doğumu başlar, bir kelebek kozasından çıkınca kanat açar özgürlüğe, gökkuşağınca renklerini serer gözler önüne.
Osmanlı'nın son döneminde çok önemli ve tarihi olaylara tanıklık eden, Anadolu'nun küçük bir sahil kasabası olan Mudanya'da, farklı hayatlar sürdüren birbirinden güzel üç genç kız...
Irkları, dinleri ve dram dolu yaşam koşulları ayrı olsa bile hepsinin duygu, düşünce ve değer yargıları ortaktı...
Onlar; yapabilecekleri, olabilecekleri birçok şey için fazla seçme şansı olmayan, bir çağın çaresiz kadınlarıydı. Bursa, İnegöl ve Mudanya hattında yaşayan Angela, Asiye ve Azize'nin kader bağları Mudanya Garı'nda kesişiyordu...
Bu romandaki savaş kurbanı tüm kadınların en büyük talihsizlikleri iki Dünya Savaşı'nın yaşandığı 20. yüzyılın başlarında dünyaya gelmeleriydi. Kadına yönelik baskıların arttığı bu dönemde, hayat onlara çok acımasız davranmış, başlarından hiç eksik etmemişti derdi ve kederi. Savaş ayıplarının ve mübadelenin ağır yükünü , mühürlü dudaklarıyla taşırlarken 'di'li geçmişlerden zamanın ötesine, kötü anılarını incinen yüreklerinin kuytularına gizlediler...