Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Mümtaz Turhan Bütün Eserleri

Mümtaz Turhan

Mümtaz Turhan Bütün Eserleri Sözleri ve Alıntıları

Mümtaz Turhan Bütün Eserleri sözleri ve alıntılarını, Mümtaz Turhan Bütün Eserleri kitap alıntılarını, Mümtaz Turhan Bütün Eserleri en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Ahlak, hakiki kıymetler hakkında bir şuur edinme olduğuna göre her şeyden evvel bir duyma ve yaşama meselesidir.
Sayfa 108 - Altınordu yayınlarıKitabı okuyacak
Terbiye ve tahsil sistemimizin biraz evvel zikredilen gayelerin çerçevesi içinde şekillendirilmesi, şüphesiz her şeyden evvel birinci derecede bir bilgi, bir ilim ve ihtisas işidir. Binaenaleyh ilim zihniyetiyle mücehhez birinci sınıf ihtisas adamlarına ihtiyaç vardır. Bu takdirde acaba fasid bir daire içine girmiş olmuyor muyuz? Hayır, çünkü her geri kalmış memleket gibi biz de zaten bu nevi bir daire içindeyiz ve asıl dâva da bundan bir an evvel kurtulmamızdır. Bu da her şeyden evvel memleketin mânevî istiklâlini temin edecek bu tip mütehassis insanların yetiştirilmesiyle mümkündür. Çünkü bunların yerini ne ecnebi mütehassıslarla, ne şûralarla, ne de en yüksek idarî veya siyasî mevkilerin bahşettiği otoriteyle tutmanın imkânı yoktur. Bu vaziyette memleket bünyesinde ve bilhassa maarif sahasında cezri değişikliklerin lüzumuna inanan bir zihniyetin umumî efkârca benimsenmesi icap ediyor. Çünkü bu nevi bir zihniyeti memleket efkârına maletmeden maarif sahasında cezri bir inkılâpa girişmeye her hangi bir vekilin ne salahiyetinin ne de iktidarının kâfi gelemeyeceği muhakkaktır.
Sayfa 59 - Altınordu Yayınları
Reklam
Maarifin ana dâvaları, aynı zamanda Türkiye'nin kalkınmasının, ilerlemesinin, bugünkü medeniyet seviyesinde bir millet olmasının da esas dâvalarıdır. Çünkü bugün medeni, ileri bir millet demek, hakiki ilme, ilim zihniyetine ve bunlarla mücehhez olarak yetişmiş münevverlere sahip cemiyet demektir. Bu hükmün yüzde yüz doğru ve kolayca ispat edilebilir olmasına rağmen bir fikir adamı çıkıp aynı katiyetle memleketin terakkisini başka bir müessesenin kaderine bağlayabilir. Meselâ, Türkiye'nin yükselmesi, nüfusunun yüzde seksenini köylü teşkil ettiğine göre ziraatın inkişafıyla ancak mümkündür; diyebilir ve iddiasını kuvvetlendirmek maksadıyla ziraat fennî bir şekilde ilerlediği takdirde bunun mahsullerini işlemek ve kıymetlendirmek için yeni sanayi tesisleri meydana gelecek, bunları diğerleri takip edecektir; böylece memlekette umumî bir kalkınma olacak ve şimdiye kadar görülmemiş bir refah husule gelecektir; diye ilâve edebilir. Şüphesiz bu iddia da doğrudur. Bunun gibi başka bir fikir adamı da eğer memleketin selâmetini sanayide veya madencilikte yahut umumiyetle iktisâdi inkişafda görürse ona da aynı suretle hakvermek icap edecektir. Hattâ birisi kalkıp da hayır, Türkiye'nin terakkisi her şeyden evvel idari teşkilâtının ıslahıyla adalet mekanizmasının pürüzsüz işlemesine bağlıdır; derse ona da itiraz etmek güç olacaktır.
Sayfa 57 - Altınordu Yayınları
Şu halde mesele, bu şartlar altında memleketin umumî kalkınmasında mesnet teşkil edecek ve diğer müesseselerin gelişmesi üzerine en çok müessir olacak bir teşkilât veya müesseseyi seçmekten ibaret kalıyor. Bundan hiç şüphesiz diğerlerinin ihmal edileceği mânası çıkarılamaz. Burada bahis mevzuu olan sadece işe evvelâ nereden başlamak ve kuvveti en çok hangi saha üzerinde toplamaktır. Faaliyet prensiplerini bu tarzda tespit ettikten sonra, seçeceğimiz bu müessesenin <<maarif» olmasında herkesin birleşebileceğini zannediyoruz. Çünkü maarif, görünüşte hiçbir istihsâl faaliyetinde bulunmamasına rağmen onun en mühim vasıtası olan ve cemiyette her sahanın, her teşkilâtın, her müessesenin temelini teşkil eden insan unsurunu yetiştirmektedir. Binaenaleyh yukarıdaki tezlerden hangisi kabul edilirse edilsin her şeyden evvel yine insan unsuruna muhtaç olunacaktır. Her hususta muvaffakiyet gibi muvaffakiyetsizlik de ona bağlı kalacaktır. Bu kadar aşikâr ve basit bir hakikatin çok defa görülmemesi, unutulması veya meselenin yanlış vazedilmesi hayret ve dikkate değer bir hâdisedir.
Sayfa 58 - Altınordu Yayınları
En uygun ziraî istihsal ünitesini hesaba katmak.
Bugün Türkiye'nin içinde bulunduğu malî sıkıntı ile ihracatının esas itibariyle toprak mahsullerinden ibaret olduğu göz önünde tutulursa, herhangi bir tedbirin onu bu biricik mesnetten mahrum edip kalkınmasına engel olmaması gerekir. Şu halde toprak reformu hiçbir suretle Türkiye'de ziraî istihsalin artmasına mâni olmamalıdır. Halbuki ziraatla meşgul olan kıymetli bir mütehassısın ikna edici deliller ve rakamlarla gösterdiği veçhile toprak reformu, gelişigüzel toprak dağıtma şeklinde ele alındığı takdirde istihsalin artması şöyle dursun, azalmasına sebep olacaktır.
Sayfa 16 - Altınordu Yayınları
Çünkü Maarif, görünüşte hiç bir istihsal faaliyetinde bulunmamasına rağmen onun en mühim vasıtası olan ve cemiyette her sahanın, her teşkilatın, her müessesenin temelini teşkil eden insan unsurunu yetiştirmektedir.
Sayfa 58 - Altınordu yayınlarıKitabı okuyacak
Reklam
Köy Kalkınmasının Ana Şartları
Köyün ve köy toplumunun ciddi bir şekilde kalkındırılması düşünülüyorsa her şeyden evvel bunun ancak ilim yoluyla mümkün olacağının kabul edilmesi gerekmektedir. Görünüşündeki basitliğe aldanmamalıdır. Köyün müstakil bir içtimaî varlık olduğu, kendisine has bir yaşayış tarzı, bir kültürü bulunduğu unutulmamalıdır. Binaenaleyh herhangi bir köyü kalkındırmanın, bir cemiyeti değiştirmeden farklı olmayacağını hesaba katarak hareket etmek lazımdır. Bu itibarla köyün kalkınma dâvası, bir ziraatçi, bir baytar, bir sebze ve meyva mütehassısı kadar bir sosyal antropologu, bir sosyal psikoloji mensubunu, bir mühendis ve doktoru da ilgilendirmektedir. Binaenaleyh köye bu ilimlere mensup, bu sahalarda ihtisas ve tecrübesi olan ilim adamlarından müteşekkil heyetlerle gidip esaslı araştırmalar yapmaya ihtiyaç vardır. Ancak bundan sonra köyde ve köy için yapılacak, yapılması icabeden şeyler hakkında tam bir fikir edinilebilir. Bu nevi bir ön araştırmadan sonra meydana çıkacak vazife ve işlere göre bir teşkilât düşünülebilir. Bu teşkilât ister bir umum müdürlük, ister müstakil bir bakanlık olsun burada dikkat edilmesi gereken en mühim nokta, mümkün mertebe az memur fakat çok ilim adamı ve mütehassis kullanmak olmalıdır.
Sayfa 39 - Altınordu Yayınları
Sanayileşmede Devletin Rolü
Memleketin sanayileşme vetiresinde devlete, hususî sektörün gerçekleştiremeyeceği teşebbüslerle, rehberlik ve himâye vazifelerinin verilmesi bir prensip olarak kabul edildiği takdirde hususî teşebbüsün bu sahada serbest bırakılması icabeder. Bu, devletin bu hususta her an müdahale hakkını bertaraf etmek demek olmadığı gibi onu bu sahada rehberlik, teşvik ve himaye mükellefiyetlerinden de kurtarmak mânâsına gelmez. Bilâkis devlet tıpkı bir hoca, bir rehber gibi hareket ederek tavsiyelerde bulunacak, teşvik edecek bu hususta çıkaracağı gümrük ve vergi kanunlarıyla da hususî teşebbüsü himaye edecektir. Hususî teşebbüslerle devlet birbirine zıt, birbirinin aleyhinde çalışan iki düşman müessese olarak değil, baba evlât şeklinde bir âile gibi mütalâa edilmelidir. Babanın evlâda karşı olan vazifeleri gibi, evlâdın da mükellefiyetleri olduğu bilindiği, kabul edildiği ve buna riayet edildiği takdirde birçok ihtilâfların ortadan kalkacağına şüphe edilmemelidir. Yeter ki, arada bu münasebeti idâme ettirebilecek bir güvenlik tesis edebilsin. Eğer bu arada devlet yetiştireceği işletmeci mütehassislar ve sâir elemanlar vasıtasıyla anonim şirketler kurdurup geniş mikyasta halkı ve millî bankaları iştirak ettirmek suretiyle endüstri sahasında yatırımlarda bulunmaya teşvik edebilirse hiç şüphesiz sanâyileşme vetiresi büyük bir sür'at kazanmış ve sermayenin mahdut ellerde toplanması önlenmiş olur.
Sayfa 38 - Altınordu Yayınları
Toprak reformunu ziraî istihsal artırmanın bir unsuru olarak düşünmek
Geri kalmış memleketlerin başlıca hususiyetlerinden birisinin de bilindiği gibi nüfusun büyük bir kısmının ziraatle meşgul olmasıdır. Ziraat tekniğinin basit, iptidâi, amiyane veya tradisyonel bilgiye dayanmış olması, yeni denemelerin meydana gelmesini ve bu suretle istihsali tahdit etmektedir. Eğer bu nevi geri kalmış bir memleket, kendisiyle aynı sosyal yapıyı hâiz memleketlerle çevrilmiş ve toprak mahsullerine muhtaç komşulara da sahip değilse istihsali artırmayı teşvik edecek bütün faktörlerden mahrum bulunuyor demektir.
Sayfa 17 - Altınordu Yayınları
Bunun bizim garplılaşmamızla, bu medeniyeti anlayış tarzımızla alâkası olduğu şüphesizdir. Zira Garp Medeniyetini ve onun hakiki, asil kıymetlerini ve kıymet ölçülerini anladığımız nispette ve şekilde onu taklit edeceğimiz muhakkaktır. Bu uğurda bir buçuk iki asır geçmiş olmasına rağmen tuttuğumuz yol ve almış olduğumuz neticeler bakımından tatmin edici olmaktan çok uzaktır. Bugün fikir hayatımızda görülen kısırlık, huzursuzluk, endişe ve vehimlerin menşeini de burada aramak icap ediyor. Onun için bütün meselelerin düğümlendiği bu noktanın çözülmesinde göstereceğimiz cesaret, dirayet ve samimiyet, hayat yolumuzu aydınlatan en kuvvetli bir ışık olacaktır.Maarif sistemimize bu bakımdan da büyük bir vazife ve ağır bir mesuliyet düşmektedir. Binaenaleyh onun gaye ve fonksiyonunu tâyin ve tespit ederken bu noktanın da göz önünde tutulması lazımdır.
Sayfa 58 - Altınordu Yayınları
14 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.