Türk Düşüncesi

Müslüman Dünyada Çağdaş Düşünce -1

Lütfi Sunar

Müslüman Dünyada Çağdaş Düşünce -1 Sözleri ve Alıntıları

Müslüman Dünyada Çağdaş Düşünce -1 sözleri ve alıntılarını, Müslüman Dünyada Çağdaş Düşünce -1 kitap alıntılarını, Müslüman Dünyada Çağdaş Düşünce -1 en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Said Halim Paşa, Batılıların yenildikten anladığının mevcut olanın tamamen reddedilmesi olduğunu Müslümanların yapması gereken şeyin ise mevcut olandaki hataların bulunup ıslah edilmesi olduğunu söyler. Paşa’ya göre bizde yenisini kurmak için var olanı yok etmeye, Batı’da ise var olanı yok olmaktan kurtarmak için düzeltip korumaya çalışmak yoluna
Lutfi SunarKitabı okudu
Modernleşme konusunda bir başka çok kullanılan yaklaşımın sahibi ise Şerif Mardin'dir. Temelde modernleşme kuramları perspektifinden bakarak Osmanlı/Türk modernleşmesinin ana gündeminin bir burjuvaziyi meydana çıkarmak ve buradan hareketle de bir sivil toplum inşası olduğunu ısrarla savunan Mardin’in ayırt edici yönü modernleşmeyi toplumsal bir değişme olarak ele almaktaki ısrarıdır. O, bu değişmenin kaynağı ve ürünü olan toplumsal gerçekliğin bizatihi kendisinin ne olduğunu anlama konusunda ısrar etmektedir. Mardin, epistemolojik olarak kültürel gerçekliğin detaylarına yoğunlaşmış ve semboller, ritüeller ve eylemler üzerinden önemli kavramIara ulaşmıştır. Bu çalışmaları sonucunda düşünceleri çeşitlenerek çizgisi realizmden yorumcu bir çizgiye doğru kaymıştır. Osmanlı modernleşmesinin aşamalarına resmi tarih anlayışından farklı bir yorum getiren Mardin, modernleşmenin esas gündeminin geçmişten kopuk bir yapı oluşturmak olduğunu savunur. Ona göre bu imkânsız hedef, modernleşmenin başarısızlığının da temel sebebidir. Türk modernleşmesinin din ve ideoloji odaklı okuması ve birbirine mesafeli iki farklı kamusallık tespiti Mardin’in meşhur merkez-çevre teorik modelinin temelinde yer almaktadır. Türkiye’nin patrimonyal bir devlet özelliği sergilediğini savunan Mardin’e göre bu sistemin modernleşme sürecinde devam ettirilmesi çifte kamusaliığa meydan vermiştir. Böylece modernleştiriciler ile halkın düşüncesi birbirinden kopmuş ve bir kültürel bölünmüşlük meydana çıkmıştır.
Lutfi SunarKitabı okudu
Reklam
(vi) Popülizm: Türkiye’de çağdaş düşüncede yaygın ve yoğun yaşanan bir gelenek sorunu, zayıf tarihsellik, yabancılaşma ve aydınlarının kimIik krizinin en önemli neticesi entelektüel yaşamda bir popülizm sorunudur. Günümüzde daha da belirginleşse de popüler olana yönelme, renkli olanı takip etme, imkanların peşinden gitme Türkiye’de entelektüel gündemin her zaman önemli problemlerinden birisi olmuştur. Milli bir kimliğin ve gündemin oluşmamış olması Türkiye’de çağdaş düşüncenin her zaman Batı’dan alınan ilhamlarla kendisini güncellemesi aslında bu popülerleşmeyi kolaylaştıran bir etkendir. Zira popülizm genel geçer olanın, yeterince derinleştirilmemiş olanın daha fazla ilgi görmesidir. Türkiye’de yaşanan entelektüel kimlik krizi düşünüldüğünde popülizmin bu anlamda bir hareketlilik ve üretkenlik yanılgısı ürettiği görülür. Bu yanılgı düşünsel hayatta önemli ile önemsiz'ın, hayati olan ile arızi olanın karışmasına yol açmaktadır. Böylece çözüm bekleyen önemli sorunlar bir tarafta beklerken yukarıda bahsedilen semboller evreninde bir çatışma jargonu içinde kendisine alan açan bir popülizm söz konusudur. Ayrıca Türkiye’de çağdaş düşünce meselelerden ziyade olaylar ve teorilerden ziyade isimler etrafında oluşmaktadır. Bugün mesela Türkiye’de belirli meselelerin, kavramların, teorilerin derinlikli bir incelemesine dayalı monografı yazımında ciddi sorunlar varken belini isimler etrafında onlarca metin yayımlanmaktadır. Türkiye’de çağdaş düşünce bir “mezarlık listesi” gibidir. Türbe bekçileri mezarların kutsallığı konusunda bizi iknaya çabalıyorlar.
Bugünkü Sorunlarımız
Bugün Müslümanlar, tecdidi öneren İslamcı muhitlerdeki zihni bulanıklık ile gelenekçi söylemin tarih dışılık görüntüsü veren buyurgan dili arasında kalmış durumdadır (Büyükkara, 2006, s. 162). Fazlasıyla içe dönük bir gündem kuşatması altında kalmak da bu gerilimi süreklileştiriyor. Hemen her İslami iddianın bir başka Müslüman cenah tarafından sorun odağı olarak algılandığı ağır bir havayı soluyoruz. Bir anda herkesin tarihi kimliklerle kendini tanımlamaya kalkıştığı ve diğerini şeytanlaştırdığı bir dil dolaşıyor orta yerde. İlmi dergi adı altında yayın yapan mecraların dahi âdeta başka gündemi yok. Tehdit algısı, Müslümanların kısır iç çatışmalarının çeperine alınmış durumda. Bölgedeki gelişmeler bile bu iç tehdit algısının dolayımından değerlendiriliyor. Bu ve benzeri saiklar, İslamcı tasavvur sahiplerini, ütopya sonrası pragmatik yönetimler döneminde yaşamaya zorluyor. Kuşkusuz bu sonuca gelinmesinde, pek çok siyasi ütopyanın totaliter rejimler ve örgüt yapıları ile neticelenmesinin de katkıları var.
Sayfa 213 - Vahdettin Işık - Türkiye'de İslamcılığı Yeniden Düşünmek
Şu bir gerçek ki Cumhuriyet’in modernleşme deneyiminde din her zaman bir ihmalkârlık olayı olarak ele alınmıştır. Cumhuriyet’in kuruluş fikriyatı bir kenara bırakılırsa din, 1980’Ii yıllara kadar toplumsal ağırlığına nispeten devletin dikkatine çok düşük bir düzeyde muhatap olabilmiş ve neredeyse gözden çıkarılmıştır. Bu ihmalde yeni rejimin hassasiyetlerinin etkili olduğu açıktır. Devrimlerin, talepkâr dinselliğin belini kesinlikle kırdığına ilişkin ham inanç, düzenin teminatı hâline getirilmiştir. Sık tekrarlanan duyarlılık çağrılan, irticanın ayak seslerine sürekli dikkat çekse de aslında bu çağrının etkisi genellikle sönük kalmıştır. Tek Parti dönemi, Cumhuriyet’in altın çağı sayılan ve bugün pek çok Kemalist için olumlu anlamda geri dönüş çağrılarını ve o döneme ilişkin özlemleri yansıtan tarih üstü ideal bir dönemi ifade etmektedir. 'lşte bu dönemde laiklik konusunda oldukça net, oldukça kararlı siyasalar 'ızlenmiştir.. Ve dinin devlet içerisindeki varlığını bertaraf etmek için her tür adım atılmıştır. Bu sadece atılan adımların radikalizmiyle kanıtlanamaz. Ek olarak kültürel pek çok alanda yapılan devrimleri de hatırlamak gerekir. Örneğin; alfabe değişmiştir, tarih ve zaman ölçüleri değişmiştir. Pek çok kültürel alanda çok kapsamlı değişimler gerçekleştirilmiştir ve bu değişimlerin sonuçları kamusal alanda var olan her şeyi süreç içinde dönüştürmeye devam etmektedir.
Necdet SubaşiKitabı okudu
1980'lerin sonu 1990’Iarın başından itibaren kimlik ve kültür tartışmaları etkin olmaya başlamıştır. Bu tartışmalara etki eden en önemli unsur yeni bir konsensüs ve toplumsal uzlaşma arayışıdır. 1980’Ierin “ütülenmiş düşüncesi" biraz da zeminin düzleşmesine bağlı olarak çoğulcu bir görünüm kazanmıştır. Soğuk Savaşın bitişinin oluşturduğu küresel gelişmelerin de etkisi ile kapsamlı siyasal ideolojilerin yavaş yavaş yumuşadığını ve feminizm, çevre hakları, kentsel hareketler, insan hakları gibi daha mikro sosyal hareketlerin yükseldiğini görmekteyiz. Bu dönemde yeni bir siyasal konsensüs arayışı benim “yeni sözleşmecilik" olarak adlandırdığım ikinci cumhuriyet tartışmalarına zemin oluşturmuştur. Biraz da 1980 sonrası darbe ortamında iyice baskıcı yüzünü gösteren Kemalizm’in bir eleştirisi üzerinden ortaya çıkan bu kimlik tartışmaları muhalif kesim|eri birleştiren geçici bir konsensüs oluşturmuştur. 1990'Iarda Türk düşüncesine yön veren diğer bir tartışma ise kültür etrafında gerçekleşir. Kültürün bütün anlamlarıyla ele alındığı bu tartışmalarda bir taraftan mevcut toplumsal evreni kuran ve kuşatan bir “geleneksel kültür" arayışı söz konusu iken bir taraftan da sosyal olarak inşa edilen ve değişimin bir temeli olarak konumlandırılan bir “çağdaş kültür” inşa çabası öne çıkar. Dolayısıyla
Lutfi SunarKitabı okudu
Reklam
29 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.