Nasreddin Hoca'nın ilmi kişiliği/hoca/kadı tarafı üzerine yazılmış bir kitap olduğunu zannederek satın aldım. Lakin Hoca Efendi hakkında malumatımız çok kısıtlı imiş. Kısa tanıtımdan sonra Hoca'ya atfedilen nükteli metinler yerini aldı. Fuad Köprülü bu nükteli hikayelerin çocuklara anlatılmasının ve okumalarının yabancı hikayelerin buhranlı karanlık fikirlerinden daha yararlı olacağı kanaatini bildiriyor.Nasreddin Hoca hakkında kısa bir bilgi verecek olursam ;
Nasrettin Hoca Yıldırım ricalinden ve Timur muasırı addedilsede Fuad Köprülüye göre Sultan Aleaddin ile devirdaş olması daha muhtemeldir çünkü Seyyit Mahmut Hayranı ve Hacı İbrahim Veli vakıfnamelerinde şahit sıfatıyla hakim karşısında olduğu kaydedilmiştir. Bu vakıfnamelerin tarihleri sırası ile 655-665'tir. Sivrihisar/Hortul 605'te doğduğu rivayet edilmektedir. Babası Karye imamı Abdullah Efendi'dir. 635'te şöhret kazanan Seyyit Mahmut Hayrani'ye intisab etme niyetiyle babasından varis imamlığı Mehmed efendiye devrederek Akşehire hicret etmiştir. Yunus Emre, Şeyyad Hamza gibi derviş/şairlerle de devirdaş olduğu söylenir. 683'te vefat etmiştir.
76 yıllık ömrünün hemen 60 seneye yakın bir zamanını devamlı olarak yazmakla geçiren F. Köprülü, arkasında 1500'ün üzerinde kitap ve makale bırakmıştı.
Hoca kürkünü çıkardı,
Herkes hayretle bakardı.
Ona dedi: -Kürküm dinle...
Bak sana ne söylüyorlar
Sende mutlak kerâmet var.
Ben demin sensiz gelince
Beni birçok kalın, ince
Değnekle dövüp kovdular.
Demek şimdi bu itibar
Bana değil yalnız sana;
Haydi çorbadan alsana...
Lâkin Hoca, şimdi sana
Son suâli soruyorum:
-Acep benim sakalımda
Kaç kıl varsa söyle kuzum?
Hoca demiş: Bu pek kolay!
Öğrenmek istersen hele,
Eşeğimin kuyruğunu say;
Eksik değil bir tel bile!
Nasreddin Hoca fıkralarına dikkat edilirse bencillik, bilgiçlik, mantıksızlık, gözü açıklık, gösteriş, adam kayırma, menfaatçilik yoluna gidenlerin alay konusu edildiği görülür.
Ömürlerini karanlık kubbelerin altında Acem dîvanlarını körü körüne taklîde hasrederek halkı ve halkın zevkini istihfâf eden iri kavuklu şâirlerimiz, sonra nasıl istihfâf ile karışık bir nisyâna uğradılarsa, şimdi halkın anlamadığı bir lisân ve âhengini bir türlü duyamadığı bir vezinle ecnebî mukallitliği yapanlar da aynı âkıbete uğramaktan kurtulamayacaklardır.
Bâri onlar şu "Nasreddin Hoca"dan olsun biraz ibret alsalardı...
Görmüşler ki Hoca hazır,
Baş rahip çıkmış ileri.
Demiş: Meçhûldur kaç asır,
Bu dünyânın orta yeri!
Hoca asla şaşırmamış,
Demiş: Hallederim bunu!
Yerden alarak bir kamış
Bağırmış: Aradığın bu!
Bu kamışı bastığım yer
Dünyanın tam ortasıdır;
İnanmazsan ölç, haber ver,
Aradığın orasıdır.
Asırlardan beri milyonlarca insanın ruhunda sevimli, beşûş bir simâ ile yaşayan Hoca'yı okuyup yazma bilmeyen halkın medrese ve mektep görmüş adamlardan daha iyi, daha samimi anladığını iddia edersek, bilmem bir mübalağaya haml olunabilir mi?