Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Nisan 2019

National Geographic Türkiye - Sayı 216

National Geographic Türkiye

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
GELECEĞİN KENTLERİ 2050 yılına gelindiğinde dünya nüfusunun 9,8 milyara ulaşması bekleniyor. Nüfusun neredeyse yüzde 70’inin de kentsel bölgelerde yaşayacağı öngörülüyor –ki bu da 6,7 milyar insana karşılık geliyor.
Kentler, Fareler ve İnsanlar Önce birkaç barınak dikiyoruz. Sonra onların ihtiyaçları doğrultusunda yeni yapılar ekleniyor yanlarına. Biraz daha, biraz daha. Sürekli büyüyorlar. Sonra beğenmiyor, kalkıp başka yere gidiyor ve her şeye yeniden başlıyoruz. Eğiyoruz, büküyoruz. Yıkıyoruz, bırakıyoruz. Sürekli yeni planlarla, yeni fikirlerle geliyoruz. İnsanlık olarak binlerce yıldır kent kuruyoruz. Olasılıkla bir o kadar süredir de daha iyisini nasıl yaparız, onu düşünüyoruz. “Daha iyisi” dediğimiz şey ise zamana ve mekâna göre sürekli değişiyor ve bu arayışın sonu gelmiyor. Ama günümüzde bu arayış, tarihte hiç olmadığı kadar büyük önemde –çünkü dünya üzerindeki insanların yarısından fazlası artık kentlerde yaşıyor. Üstelik bu eğilimin süreceği ve bundan 30 yıl sonra insanların üçte ikisinin kentlerde yaşayacağı öngörüsü yapılıyor. Özetle Harvard’lı ekonomist Edward Gleaser’ın deyimiyle “insanlığın en büyük buluşu” olan kent kavramından vazgeçeceğe benzemiyoruz. Üstelik elimizdeki mevcut kentlere bakarsak –ve iyi niyetli birkaç şehrin umut verici hayallerini bu saydıklarımızın dışında bırakırsak– sorunsuz olmaktan epey uzaklar. Sonuçta dönüp dolaşıp aynı soruya geliyoruz. Daha iyisini nasıl yaparız?
Reklam
YAYILMAYI DURDURMAK 20. Yüzyılda otomobillerle tanıştık ve bu teknolojiyi o kadar benimsedik ki kentlerimizi onlara göre tasarlayıp otoparklar ve çevreyolları inşa ettik. Geleceğin kentlerini tartışan uzmanlarsa bu kentlerin artık insanlar için tasarlanması gerektiğini söylüyor. Otomobillerin hayatımıza girmesiyle önü açılan kentsel yayılma; iklime, kesemize, akıl ve beden sağlığımıza zarar veriyor. Onyıllardır ABD’deki kentsel yayılmayla mücadele eden kentsel tasarım hareketi Yeni Şehircilik’in öncülerinden Peter Calthorpe, yeni kentlerin özünde paylaşılan alanların yer alması gerektiğini söylüyor. “Kendinize özel bir arka bahçeniz değil, kocaman bir parkınız var. Tüm zamanınızı oturma odanızda geçirmek yerine bir bara veya kafeye gidiyorsunuz. Kendi arabanızı sürmek yerine toplu taşımayı kullanıyorsunuz,” diyor.
İSTANBUL Ortaçağ’dan beri dünyanın önemli ticari ve siyasi merkezlerinden biri olan İstanbul, 19. yüzyılın ikinci yarısında Londra ve Paris’ten sonra Avrupa’nın en büyük üçüncü kentiydi. Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde kayda değer bir genişleme yaşamayan kent, 1950’lerden sonra Anadolu’dan aldığı göçle biçimlendi. Yeni E5 karayolu çevresinde kümelenen sanayi tesisleri ve işgücüyle doğu–batı ekseninde iyice genişleyen kent, nüfusun hız kesmeden artmasıyla hem Marmara, hem de Boğaz kıyıları boyunca kuzeye de tırmanmaya başladı. 1980’lerde TEM otoyolu ve ikinci köprü inşa edildi ve her yeni çevreyolu kuşağı gibi bunlar da kenti kuzeye doğru çekti. 2000’lerden sonra ekonomik tercihler sonucu konut projelerinin teşvikiyle İstanbul, kimi uzmanların “aşırı kentleşme” olarak nitelendirdiği bir döneme girdi –ve bu hızlı değişim sürecine kentsel dönüşüm, yeşil alanların tahribatı ve siluet tartışmaları eşlik etti. Üçüncü köprü ve havalimanının inşasıyla günümüzde Karadeniz kıyılarına dayanmış olan İstanbul’un doğu–batı ekseninde de büyümesiyle, Tekirdağ ile İzmit arası neredeyse kesintisiz bir kent dokusuyla kaplı hâle geldi.
KENTLER, GETİRİLERİ VE GÖTÜRÜLERİ Altı milyon yıllık insan evriminin büyük bölümünde insanlar ve ön insanlar nüfus yoğunluğu düşük bölgelerde, aileler ya da küçük topluluklar şeklinde coğrafyaya dağılmış olarak, şempanzelerden hallice yaşadı. İnsanlık tarihinin yalnızca son 6 bin yılı gibi küçük bir bölümünde atalarımızdan bazıları kentlerde bir araya geldi. Ama günümüzde dünyadaki insanların yarısından çoğu, bazılları on milyonlarca kişilik nüfusa sahip bu yeni yerleşim alanlarında yaşıyor.
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.