Nerval'in Hayatı

Theophile Gautier

Nerval'in Hayatı Posts

You can find Nerval'in Hayatı books, Nerval'in Hayatı quotes and quotes, Nerval'in Hayatı authors, Nerval'in Hayatı reviews and reviews on 1000Kitap.
·
Not rated
Bir türlü bu kitabı bitiremiyorum. 15-20 sayfa okuyorum bir şey anlamayinca ilerisine kafam sarmıyor basmıyor anlamıyorum...! Üçüncü denemem ve yine hüsran
Nerval'in Hayatı
Nerval'in HayatıTheophile Gautier · Kırmızı Kedi Yayınevi · 201837 okunma
"Hüzünlü bir ocak sabahında, uğursuz haber Paris'e yayılalı on iki yıl oldu. Gri ve soğuk bir şafağın ilk ışıklarıyla, Vieille-Lanterne sokağında, Edgar Poe'nun kuzgunu gibi "never oh, never more" gaklayan tanıdık bir karganın uğursuzca sıçrayarak ilerlediği merdivenin basamaklarında, kanalizasyon mazgırının önünde, mahzen penceresinin parmaklıklarına asılı bir ceset bulunmuştu. Bu ceset, şaşkın, gözlerimiz yaşlı, Morgue'nin arka odasındaki yapışkan taşlar üzerinde teşhis etmeye gittiğimiz, ortaokuldaki çocukluk arkadaşımız, La Presse'de meslektaşımız, iyi ve özellikle de kötü günlerimizdeki sadık dostumuz Gérard de Nerval'in cesediydi. Ceset kadar soluktuk. Bu meşum görüşmenin sadece anısı bile hâlâ tenimizi ürpertiyor."
Reklam
Aşkta sadece başlangıçlar olduğuna inanırdı. Hayatını drama olarak kullanmaktan hoşlanırdı. Maceraları tetikler, durumları ayarlar, kahraman kadın için coşar, parasını ve dilini konuşturur ve iş tam çözülecekken ya çekingenlikten ya bıkkınlıktan ya da arzusunun gerçekleşeceğini görme endişesinden ötürü sıvışırdı. Sevilen kişiye sahip olmadan aradığını elde etmiş olurdu: duygu, coşku, varoluş amacının kayması ve asıl önemlisi, aşkı hayal ettirecek bir neden. Bu hayal öylesine yoğundu ki gerçekleşmesi ona hiçbir şey katmazdı.
Hiç kimse gündüz ve gece yaşadıklarımızı onun kadar birbirine katamazdı. Onun için rüyanın eylemden hiçbir farkı yoktu. Hayal ne gerçek ne, bu ayrımı böyle böyle kaybetti ve akıl mertebesinden, insanların delilik dedikleri mertebeye, kim bilir belki de yalnızca ruhun daha ulvi ve daha latif olduğu için, gözle görülmeyen ilişkileri, fark edilmemiş rastlantıları algıladığı, maddi gözlerin kaçırdığı manzaralara mazhar olduğu bir ahvale geçti.
Nöbet geçtikten sonra tamamen kendisine gelirdi ve kenevirin ve afyonun hayalciliğinden bin kat daha yüce olan bu sanrılarda gördüklerini harikulade bir şiir ve belagatle anlatırdı. Bir stenografın, hezeyanın itirafından ve bulanık anımsamalarından çok, balözüyle sarhoş olmuş bir tanrının kozmogonik düşlerini andıran bu şaşırtıcı hikayeleri yazmamış olması çok üzücü.
Nerval'in nöbetlerinin başlama dönemlerinden;
Tuhaflıklar belirginleşmişti, bunları açıklamak bazen zorlaşıyordu, çünkü düşünce alanından çıkarak fiiliyata geçiyorlardı. Hekim nezareti artık şart olmuştu, bu durum Gérard'ı gücendiriyordu, mavi bir kurdeleyle canlı bir ıstakozu peşinden sürükleyerek Palais-Royal'de gezdiği için hekimlerin onunla ilgilenmesi gerektiğini kavrayamıyordu. "Neden gezdirilen bir ıstakoz bir köpekten, bir kedi ya da ceylandan, bir aslan ya da başka herhangi bir hayvandan daha gülünç olsun? Sakin, ciddi, denizin sırlarını bilen, Goethe'nin antipatik bulduğu -kendisi hiç de deli değildi- köpekler gibi havlamayan, insanların tükürüğünü yutmayan ıstakozlardan hoşlanıyorum." Ve birbirinden daha zeki bin bir neden sıralardı.
Reklam
Başkaları ışığı ararken Gérard özenle gölgeleri arardı. Seçkin ve narin tabiatı, ince ve ölçülü yeteneğiyle gizeme bürünmeyi severdi.
Faust tercümesi vesilesiyle, yarı tanrı Weymar'dan bir mektup almıştı; özenle saklıca mektup da şöyle yazıyordu: "Kendimi hiç sizi okurkenki kadar iyi anlamamıştım." İltifat olsun diye söylenmiş boş bir lakırdı değildi bu. Gérard'ın üslubu, fikrin ve sözün karanlıklarına ışık tutan bir lambaydı. Onunla Almanca, renginden ve derinliğinden hiçbir şey kaybetmeden, tüm berraklığıyla Fransızcaya dönüşüyordu.
Onun için aynı yerde durmak bir azaptı. Kanatlanmış ruhu alçaktan uçuyor gibi görünen bedenini beraberinde sürüklerdi. Rüyasının desteğiyle sanki gerçekliğin üzerinde uçuşuyor gibiydi.
Hüzünlü bir ocak sabahında, uğursuz haber Paris'e yayılana on iki yıl oldu. Gri ve soğuk bir şafağın ilk ışıklarıyla, Vieille-Lanterne Sokağı'nda Edgar Poe'nun kuzgunu gibi "Never, oh! Never more!" diye gaklayan tanıdık bir kara karganın uğursuzca sıçrayarak ilerlediği merdivenin basamaklarında, kanalizasyon mazgırının önünde, mahzen penceresinin parmaklıklarına asılı bir ceset bulunmuştu. Bu ceset, şaşkın, gözlerimiz yaşlı, Morgue'un arka odasındaki yapışkan taşlar üzerinde teşhis etmeye gittiğimiz, ortaokuldaki çocukluk arkadaşımız, La Presse'de meslektaşımız, iyi ve özellikle de kötü günlerimizdeki sadık dostumuz Gérard de Nerval'in cesediydi. Ceset kadar soluktuk. Bu meşum görüşmenin sadece anısı bile hâlâ tenimizi ürpertiyor.
34 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.